Türkiye'nin son domuz kasabı

Türkiye’nin bilinen tek domuz kasabı Kozmaoğlu konuştu. Kozmaoğlu Kasabı’nın, “Ne olursa olsun, biz bu ülkeyi çok sevdik” dediği röportajı şöyle:

Yaşam 05.11.2016, 21:11 05.11.2016, 21:45 Yılmaz BERKE
Türkiye'nin son domuz kasabı

Dolapdere’de bir benzin istasyonunun hemen yanında, dekorasyonu çok eskilerden kalma, ilgisi ve ikramı hiç eksik olmayan, kalitesi sadeliğinden mütevellit küçük bir aile işletmesi.
 İçeri girdiğim anda Kozmaoğlu kardeşlerin yorgun ama bıkkın olmayan, parlak bakışları beni karşılıyor. O gün röportajı birlikte yapacağımız ekip çoktan dükkana varmış, muhabbete başlamışlar bile.
Ne iyi yapmışım da gelmeye karar vermişim diye sevinmeden edemiyorum.

‘MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE…’

Kozmaoğlu’na giderken, bu işe vesile olan Furkan ile neler soracağımızı, nasıl bir rotayı takip edeceğimizi konuşmamıştık; benim aklımda Lazari ve Kozma kardeşlere daha önce belki elli defa yapıldığı gibi Türkiye’de domuz satmanın ne demek olduğunu veya domuz eti satışının yıllar içinde nasıl kısıtlandığını sormak yoktu mesela. Ama neyse ki dükkana girdiğim anda kimsenin domuzculuk oynamaya niyetinin olmadığını anlamıştım. Bizden önce röportaja gelen bütün röportaj takımları için domuz kasaplığı, hatta domuzun kendisi bile bu insanların hayat hikayelerinin hep önüne geçmişti muhtemelen.

Evet belki Müslüman mahallesinde salyangoz satmak hala ilginçliğini koruyan bir tema; ama Lazari’ye domuz dışında herhangi bir şey sorduğumuzda, aldığımız ilk cevapla bu adamın “değişikliğinin” domuz satmasıyla veya Rum olmasıyla sınırlı olmadığını hemen fark etmiştik. Hatta sohbet sırasında fark ettik ki içimizdeki tek “değişik” o da değilmiş; benim kökenim Bulgaristan ve Suriye’ye dayanıyordu, birimizin ailesinin Ermeni olduğunu öğrendik. Fakat Lazari ile aramızda çok büyük bir fark vardı: Hiçbirimiz değişikliğimizden ötürü zor dönemler geçiren insanlar olmamıştık muhtemelen; Lazari Bey ise ne zaman Varlık Vergisi’ni, 6–7 Eylül’ü, o sürekli anlatılagelen eski İstanbul’u, Kuzguncuk’u, askerlik anılarını, babasının, babaannesinin anlattıklarını hatırlasa gözlerindeki hüzün anında içimize işliyordu.

Biz de o hüzünden cesaret alıp daha derine inmek istiyorduk, Lazari de konuşmayı çok istiyordu o dönemlerle ilgili; ama ne kendisi, ne de kardeşi Kozma bir türlü dökemiyorlardı içindekileri, ne zaman kendi yaşam hikayesiyle ilgili, kendisinin ve ailesinin yaşadıkları zorluklarla ilgili, İstanbul’un tarihiyle ilgili bir röportaj ve çekim yapmak istediğimizden bahsetsek geri adım atıyorlardı ya da lafı başka yere çekiyorlardı. Tam da derinden bir şeyler söylemeye başladıkları anda da pişmanlıklarını yansıtan bir suskunluk veya bir jest baş gösteriyordu. Kendi isteklerimizle bir türlü tatmin edememiştik Kozmaoğlu kardeşleri. Kahvaltı yapmak için boynumuz bükük dükkandan çıkarken ihtiyar kardeşler şunları söyleyecekti:

“Kendi işinizi yaparken, başkasının işine zarar vermemeye dikkat edin çocuklar. İşçi paralarını bile anca yetiştiriyoruz, buradaki işçiler de asgari ücretle çalışmıyor. Hiçbir cazibesi yok bu işin yani, bu kadar yıl yaptığımız için devam ediyoruz.”

‘DÖNDÜ DİYE KİMSEYİ SUÇLAYAMAZSIN’

Ne yazık ki bu insanlar dikkat çekmekten, hedef gösterilmekten hala korkuyorlar, korkmakta da haklılar. Domuz dışında ne konuşmaya başladıysak sonu bir şekilde politikaya dokundu, dokundukça da Kozmaoğlu ailesinin tedirginliği nüksetmeye devam etti. 28 Şubat bin yıl sürmeyecek belki ama 6–7 Eylül’ün izleri, Maraş Katliamı ve Madımak Saldırısı gibi uzun yıllar kalmaya devam edecek. Buna rağmen Lazari’nin bu topraklara tutunma kuvvetine, buraları idrak etme kabiliyetine çok şaşırmıştık, sesinde kin duygusundan eser yoktu; alaylı bir sevgiyle geçmiş zamanı anlatmaya başlıyordu:

“Biz hakiki Türk’üz, Hristiyanız. Türklük başka Hristiyanlık başka. Annemin ailesi Karaman’dan 200 yıl önce gelmiş İstanbul’a. Ondan önce de Nevşehir’deymiş, 2000 yıldır. Baba tarafım da Sakız Adası’ndan geliyor; ama 1820’de, o yıllarda hala Türk toprağı yani. Sorarlardı ‘‘sen nesin?’’ diye, “Rumum” derdim, “nerden geldin?” diye sorarlardı, ulan gelmedik bi’ yerden, buralıyız işte, atla deve değil ki. Kuzguncuk’ta otururduk ben çocukken, annemle babam da Kuzguncuk doğumlu. Bizim zamanımızda iki kilise, iki sinagog, bir de Ortodoks kilisesi vardı Kuzguncuk’ta; biz ezan sesini ancak Ortaköy’den duyardık.

O yıllarda daha yeni yeni İstanbul’a gelen Karadenizliler, özellikle de Kastamonulular bize ‘gavur’ demeye başlamıştı, daha önce böyle bir laf yoktu yani. ben buralıyım, 2000 yıldır buradayım, asıl sen nereden geldin? Mesela onların babaları da eskiden Trabzon çevresinde yaşayan Rumlar; ama bunlar sonradan dönmüşler. Kimseyi de suçlayamazsın ki döndü diye, baskı var çünkü ne yapsın? Ama sen bana gavur dersen ben de sana dönme derim o zaman, böyle mi olacak yani?!”

‘KESİLMEKTEN KURTULDUK’

‘Gavurluk’ çocukluktan itibaren peşini bırakmamış Lazari’nin. Askerlikten dönüp kendi işini kurmaya başlayana kadar da böyle devam etmiş anlaşılan. Tabii ondan önce ailesinin hikayesi var, özellikle babasınınki Varlık Vergisi’nden etkilenen neslin yaşadıklarını özetleyen cinsten:

“1942’de babamı tekrar askere gönderdiler, Aşkale’ye. Almanlar savaşı kazansa kesilecektik, Ruslar kazanınca kesilmekten kurtulduk. Askerden dönünce babam kendi işyerinde işçi olarak çalışmaya başladı, sonra kahrından hastalandı. Annem bize bakabilmek için çalışmaya başladı. Her şeyimiz delikti, yamalıydı ama tertemizdi sağolsun. Delik ayakkabılarla okula, kışın iki üç kat kağıt sıkıştırıp giderdik, okulda arkadaşlarımızdan kağıt ödünç alıp değiştirirdik. Böyle büyüdük, sonra ben çalışmaya başladım, kız kardeşim, otelcilik kursuna gitti, terziliğe başladı. Derken benim askerlik zamanım geldi.”

‘PARLAK ÇAVUŞ’

Bütün bu zorlukların Rum olmasından kaynaklandığını bilmesine ve bu ülkenin insanının karşısına çıkardığı türlü engellere rağmen Lazari bu topraklarda yaşama isteğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Askerliğinde de Rum olmasının ceremesini çekmiş, ötekileştirilmiş; fakat anılarını sitemden çok naif duygularla ve yine alaylı bir üslupla yad etmeye devam ediyordu:

“Askerliğimi önce İzmir’de, sonra Aşkale’de -40 derecede yaptım. Güzeldi o zamanlar, hepimiz eşittik, ama galiba benden başka herkes daha eşitti. İsmimi anmazlardı askerde, ‘İstanbullu parlak çavuş’ derlerdi bana. O zamanlar çok parlaktım. Talim sırasında bayrağı tutan ben, marşı okuyan ben, insanların mektuplarını yazan ben, ama bunlar benim ismimi anmıyor! Ona rağmen bölükte İstiklal Marşı’nı ezbere bilen tek kişiydim. Önce okuma yazmayı, sonra İstiklal Marşı’nı öğrettim bölükteki askerlere. Şimdi koca bölüğe okuma yazma öğretmek kolay iş değil ama orada okumayı bilen tek insan olduğum için hiç pişman olmadım, yardım ediyorduk bu ülkenin insanlarına.”

Lazari’nin yaşadığı yerle kurduğu güçlü bağlar, çocukluğunda da, askerliğinde de, işe başladıktan sonra da hiç zayıflamamış. Üstelik bu sadece ona has bir özellik de değil. Bu ülkede azınlık denilen, ‘değişik’ denilen, ötekileştirilen ne kadar grup varsa, bu gruplara mensup insanların bazılarında, özellikle de ‘cumhuriyet çocuğu’ olanlarda daha ilk intibada sezinlenebilen bir özellik var: onların dinleri, dilleri veya etnisiteleri farklı olsa da kökleri burada salındığı için buraları sevmeyi daha iyi biliyorlar. Buraları sevmeyi en iyi bilen insanları da, buraların sahibi olduğunu iddia eden bazı gruplar sevmemekte ısrar ediyor. Kozmaoğlu Kasabı, öteki olmanın handikaplarını da, inceliklerini de büyük bir dil ustalığıyla ve kuvvetli hafızasıyla anlatmaya devam ederken aklıma şu geliyor: “Eline geçecek ilk fırsatta buradan gitmek için oyalanmayacak insanlar, şu masal kahramanını bir kez olsun oturup dinlemeden gittikleri için pişman olacaklar.”



Yorumlar (0)
15
açık
Günün Anketi Tümü
En Çok Sevdiğiniz Renk Hangisi?
Namaz Vakti 26 Nisan 2024
İmsak 04:25
Güneş 06:02
Öğle 13:07
İkindi 16:55
Akşam 20:02
Yatsı 21:32
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14