Konuyla ilgili AA muhabirine konuşan doktor Livanelioğlu, ''Biyolojik pasaport vücudun biyolojik sıvılarında değişimleri izleyip kaydeden bir yöntemdir. Başka deyişle doping dışında herhangi bir sebeple açıklanamayan şüpheli birtakım izlerin tanımlanması diyebiliriz. Biyolojik pasaportla 'dopingden kaçış imkansızdır' demeyelim. Fakat artık bu yöntem sayesinde yapanın yanına kar kalmayacağı aşikardır'' şeklinde konuştu.
Biyolojik pasaportta öne çıkan unsurun ''Eritropoetin (EPO)'' olduğuna dikkati çeken Livanelioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
2000 Sidney Olimpiyatları'nda, kan testlerinin gündeme geldiğini ve biyolojik pasaportun da buradan ortaya çıktığını anlatan Kaya Livanelioğlu, ''1990'lı yıllarda sahneye EPO çıkmış. EPO, eritropoetin açık anlamıyla ve bir hormon. Her insanda bulunan, böbreklerden salgılanan ve kemik iliğinin özellikle kırmızı kan hücrelerini üretmesini sağlayan bir hormon. EPO aynı zamanda çok gerekli bir ilaçtır. EPO, kansızlık hastalıklarında ve özellikle anemilerde hayat kurtarıcı etkileri olan bir ilaçtır'' değerlendirmesini yaptı.
Kaya Livanelioğlu, Dünya Anti-Doping Ajansı'nın (WADA), 1 Aralık 2009 yılında biyolojik pasaportu kabul ederek, yürürlüğe soktuğunu kaydetti.