Piramit Haber

Sanılandan farklıymış!Antioksidanlar için bir kanıt bulunamadı!

Sağlık

Tüm kanserlerin yüzde 80'i saptanabilir ve kontrol edilebilir sebeplere bağlıyken, yiyecekler sigaradan çok daha fazla oranda kansere yol açtığı belirlendi.

 Bir tümörün görünür ve tanı konulabilir hale gelmesi uzun zaman alırken, bu süreç içinde bitkisel yiyeceklerde bulunan fitokimyasallar ve vitaminler, kanserli hücrenin büyümesini engelliyor.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Eralp, beslenmenin, aralarında meme, bağırsak kanserleri olan toplum için çok önem taşıyan bazı kanserlerin gelişimine yüzde 30'lar düzeyinde etkisi olduğu kabul edilmesine karşın henüz kanseri kesin önlediği bilinen bir besin türü veya vitamin kaynağına ait kuvvetli bir bilimsel veri bulunmadığını söyledi.
"ANTİOKSİDANLAR İÇİN BİLİMSEL BİR KANIT YOK"
Yaşamımız boyunca vücudumuz belli bir yaştan sonra ihanet eder ve toksit maddeler, cildin kolejen tabakasını tahrip eden serbest radikaller ve karbon monoksit gibi zararlı gazlar oluşturarak yaşlanma sürecini hızlandırır.Bitkilerdeki bazı vitaminlerin bu süreci azaltıcı etkisi olduğu düşünülüyordu ki...
Antioksidan niteliği taşıyan vitamin, mineral ve bitkisel maddelerin günlük besinler dışında kullanıldığında, kanseri engellediği ve kansere bağlı ölümleri azalttığı yönünde kanıt bulunmadığına işaret eden prof.dr Yeşim Eralp, "Üstelik kemoterapi etkisini de azaltabileceği yönünde veriler mevcut olduğu anlaşıldı.. Bu sebeple özellikle tedavi sırasında rutin olarak kullanılmaları önerilmiyor. Hastalarımıza öncelikle bu maddeleri besinlerle yeterli olarak alabilecekleri uygun bir diyet belirliyoruz. Yeterli düzeyde besin alamayan hastalarımızda ise vitamin ve mineralleri dengeli olarak sağlayan sıvı besin ekleri öneriyoruz" diye konuştu.

D VİTAMİNİ VE SELENYUM FAZLASIYLA ÖNEMLİ
Eralp, araştırmaların, vücutta bazı mineral ve vitaminlerin eksik olmasının, kanser riskini arttırabileceğini söyleyerek, şu bilgileri verdi:

"D vitamini, selenyum gibi vitamin ve mineral düzeyindeki azalma meme ve bağırsak kanserlerini, beta-karoten düzeydeki azalma meme kanserini, selenyum düzeyindeki azalma mide-bağırsak sistemi kanserlerini, folat düzeyindeki azalma ise bağırsak poliplerinin nüksünü artırabiliyor. Bu nedenle bu gruptaki hastaların tedaviden sonraki takip aşamasında kandaki vitamin ve mineral düzeyleri takip edilerek, eksikliklerini düzeltmek gerekebiliyor. Özellikle antioksidan vitaminler olarak bilinen A, C ve E vitaminleri, zararlı maddelerin yarattığı hasarı önleyebildikleri için günlük diyette mutlaka yer almalıdır.

Kalsiyum alımının araştırıldığı iki büyük çalışmada, günlük 500 ile 1200 miligram kalsiyum alımı ile bağırsak kanseri riskinin ve poliplerin azaltıldığı, polip nüksünün gerilediği gösterilmiştir. Kalsiyumla günlük 500-1100 IU D vitamini alımı ile bağırsak ve meme kanserlerinin daha düşük oranda görülebileceği yönünde veriler bulunmaktadır. Aspirin kullanımı da bağırsak poliplerini azaltabilir.


VÜCUT YAĞ ORANI KONTROLÜ VE EGZERSİZİN ÖNEMİ

Günlük kalori ihtiyacının yüzde 30'unun meyve ve sebze, yüzde 30'unun tahıllar, patates, pirinç ve bitkisel proteinler, yüzde 15'inin süt ve süt ürünleri, yüzde 15'inin et ürünleri, yüzde 10'unun şekerli ürünlerden oluşması gerektiğine dikkati çeken Eralp, şunları söyledi:

"Aralarında meme, rahim, bağırsak, mide ve pankreas dahil safra yolları kanserlerinin olduğu bazı kanser tipleri şişmanlık ile ilişkili bulunmuşlardır. Bu tip kanserlerde ölüm oranları da şişmanlık ile artar. Bu nedenle beslenme dışında vücut yağ oranı kontrolü ve egzersiz büyük önem taşımaktadır. Spor yaparak, vücut yağ oranını azaltmak ve sağlıklı beslenmek, bu kanser tiplerinin engellenmesi için önemli olabilir. Genel olarak kanserden korunmak için haftada 3-4 kez yaklaşık 1, 1.5 saatlik egzersiz önerilmektedir. Bunu yapamıyorsak alternatif olarak her gün 30-40 dakika arası nabız hızımızı 120-130'lar civarında tutacak şekilde yürüyüş yapılabilir."

"FAZLA YAĞLI BESLENME, KANSERLİ HÜCRELERİN BÜYÜMESİNE YOL AÇAR
Nutrigenetik ve Yaşam Tarzı Tıbbı Uzmanı Dr. Nurhayat Gül de kanser oluşumunda, kanserojen maddelerin rolünün büyük olduğuna ve bunların yiyeceklerden, havadan, sudan ve vücudun kendi içinden geldiğine değinerek, çoğu kanserojen maddenin hücreye hasar vermeden vücut tarafından etkisiz hale getirildiğini belirtti.
Bir tümörün görünür ve tanı konulabilir hale gelmesinin uzun yıllar aldığını, bu süreç içinde bitkisel yiyeceklerde bulunan fitokimyasallar ve vitaminlerin kanserli hücrenin büyümesini engellediğini anlatan Gül, fazla yağlı beslenmenin kanserli hücrelerin büyümesine neden olduğuna işaret etti.

YÜZDE 80'İ SAPTANABİLİR

Gül, kanser vakalarının yüzde 80'inin saptanabilir ve kontrol edilebilir faktörlere bağlı olduğu bilgisini verirken, "Yiyecekler, sigaradan çok daha fazla, 2 katı oranda kansere sebep olmaktadır. Yiyecekler, kanserden koruyabilir ve kanser hücresinin büyümesini vücudun neresinde olursa olsun engeller. Meyveler, sebzeler, tam tahıllar, baklagillerin hepsi kanser savaşçısı fitokimyasallar ve pektin gibi çok güçlü besin içerikleri sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir ve kanser yapıcı maddeler zarar vermeden önce onları yok etmesini sağlar" diye konuştu.

3'TE BİRİNİN SORUMLUSU BESLENME

Beslenmenin, kanserlerin üçte birinden sorumlu olduğunu, kalın bağırsak, meme ve prostat kanserlerinin yüzde 80'inin beslenmeyle ilişkili faktörlere bağlı olduğunu belirten Gül, beslenmeye ilişkin önerilerini şöyle sıraladı:

"Lif sadece bağırsak değil, tüm diğer kanserlere karşı da koruyucudur. Lifin en iyi kaynakları, baklagiller, tam tahıllar, mercimekler, sebzeler ve meyvelerdir. Bağırsağa salgılanan safra asitleri, yağların sindirimine yardımcı olur. Toplumların beslenme ve kültürel alışkanlıklarını inceleyen bilimsel çalışmalar, yağ miktarı yükseldikçe meme ve kolon kanseri riskinin arttığını gösteriyor. Hayvansal yağlar, bitkisel yağlarla kıyaslandığında daha fazla zararlıdır.

Sebzeler sadece az yağlı oldukları ve yüksek miktarda lif içerdikleri için değil, aynı zamanda kanserle savaşan çok sayıda madde içerdikleri için önemlidirler. Lahana, brokoli, koyu yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar, Brüksel lahanası anti-kanser aktiviteleri olan flavonlar ve indoller içerir. Aşırı ve düzenli alkol tüketimi meme, ağız, nefes borusu ve yemek borusunun kanser riskini artırır. Sigara içme ile birlikte bu risk çok daha fazla artar. Çok miktarda meyve, sebze, tam tahıl, baklagiller içeren düşük yağlı, bol lifli beslenmenin kanserden korunmada en iyi beslenme yöntemi olduğunu gösteren pek çok kanıt vardır."

Gül, kanserden korumayı hedefleyen bir beslenmenin, liften yana çok zengin, özellikle hayvansal yağı düşük, çok ve çeşitli miktarda meyve ve sebze içermesi gerektiğinin altını çizdi.


Sıradaki Haber
Mobil Sayfaya Dön
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.