Piramit Haber

Erdoğan: Borcumuzu takır takır ödedik

Manşet

Başbakan Erdoğan, Brookings Enstitüsü'nde yaptığı konuşmada Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Filistin meselesinin Osmanlı’nın yıkılmasının ardından ortaya çıkmış bir mesele olduğunu belirterek, "O ana kadar böyle bir şey yok. Bu boyutuyla Filistin konusu yeni Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmektedir. Yani, ’size ne?’ diyenlere aslında cevap burada yatmaktadır" dedi.
Başbakan Erdoğan, Washington’da Brookings Enstitüsü’nde "AK Parti İktidarları ve Türkiye’nin Dönüşümü" konulu bir konuşma yaptı.
Konuşmasının başında enstitüye teşekkür eden Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 yılında oldukça eski bir devlet geleneğinin, kadim ve zengin bir medeniyet birikiminin temelleri üzerine inşa edildiğini söyledi.
Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin, gerek hakim oldukları coğrafyada gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin şekillenmesinde etkili olduklarını ifade eden Erdoğan, Türkiye’nin kadim devlet geleneğiyle bölgesindeki bir çok ülkeden farklı konumda olduğunu vurguladı.
Bölgesel ve küresel sorunlar karşısında Türkiye’nin reflekslerinin bu tarihi birikim ve tecrübenin eseri olarak ortaya çıktığını belirten Erdoğan, 1. Dünya Savaşı’nın ülke ve halk için ağır bedellerin ödendiği bir savaş olduğunu söyledi.
Osmanlı döneminde yaklaşık 600-650 yıllık süreçte 20 milyon kilometrekarelik alanı kapsayan ülkenin, 1. Dünya Savaşı’nın ardından 780 bin kilometrekarelik alanda yeniden hayat bulduğunu ve yeni bir sürecin başladığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, "1923 ile başlayan yeni süreçte önümüzde iki önemli zorluk bulunuyordu. Bunlardan birincisi Osmanlı bakiyesi olan, çoğu da komşumuz olan devletlerin durumuydu. Örneğin Filistin meselesi Osmanlı’nın yıkılmasının ardından ortaya çıkmış bir meseledir. O ana kadar böyle bir şey yok. Bu boyutuyla Filistin konusu yeni Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmektedir. Yani, ’size ne?’ diyenlere aslında cevap burada yatmaktadır" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, bir başka sorunun ise 780 bin kilometrekare alanda bulunan farklı etnik unsurlar ile 20 milyon kilometrekarelik alandan gelen farklı kitlelerin kaynaştırılması olduğunu belirterek, "Cumhuriyet, Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinden edindiği tecrübeyle bu kaynaştırmayı, bu buluşturmayı çok başarılı şekilde gerçekleştirdi" dedi.
1920’de kurulan ilk Meclisin Türkiye’nin tüm renklerini, etnik unsurlarını ve farklılıklarını içinde barındırdığını, ahenk içinde bir araya getirdiğini hatırlatan Erdoğan, Gazi Mustafa Kemal’in bu Meclisi "Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Abhazıyla İslami unsurların bir araya gelişidir" diye ifade ettiğini bildirdi.
Bunun, Meclisin yapısını tanımlama bakımından çok önemli bir tarif olduğunu vurgulayan Erdoğan, hem etnik hem de dini olarak çok farklı grupların birlikte yaşama tecrübesinden yola çıkarak ortak bir hedef ve gaye etrafında mücadele verdiklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye Cumhuriyeti, egemenliğin kaynağının millet olduğu ilkesi üzerine inşa edilmiştir. Ne yazık ki 90 yıllık süreçte bu ilke zaman zaman yaralar, çok ciddi yaralar aldı. Hükümetler seçimle işbaşına gelirken, egemenlik bu şekilde tecelli ederken şunun altını özellikle çiziyorum, sivil ve askeri bürokrasi, kendisini zaman zaman siyasetin üzerinde görmüştür. Bu anlamda çok zorlu bir 90 yıl yaşadık. Demokrasiyi yerleştirme mücadelesiyle geçen bu 90 yıl içinde egemenlik tartışmaları ülkemize gerçekten çok ağır bedeller ödetti. Ekonomiden iç politikaya sosyal yaşamdan dış politikaya kadar ağır travmalara şahit olduk. Cumhuriyetin kuruluşundaki ruh ve birliktelik, zaman içinde aynı şekilde ağır yaralar aldı."
"Hedef ileri demokrasiydi"
Bu 90 yıllık süreçte demokrasi adına çok kötü hatıraları olduğu kadar çok güzel dönüm noktaları da bulunduğunu, önemli tecrübeler kazandıklarını, önemli birikimler elde ettiklerini vurgulayan Erdoğan, halkı çoğunlukla Müslüman olan bir ülkede, zorlu bir coğrafyada, çalkantılı bir bölgede çok önemli deneyimlerin sahibi olduklarını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, şunları belirtti:
"10,5 yıl önce 3 Kasım 2002’de gerçekleştirilen seçimler, Türkiye’nin 90 yıl içinde yaşadığı önemli değişim noktalarından biri olmuştur. Şunu çok büyük bir iftiharla ifade etmek isterim, son 10,5 yıl Türkiye’de demokrasinin, özellikle de millet egemenliğinin güç kazandığı, ileri standartlara kavuştuğu, geri dönülemez kazanımların elde edildiği bir dönem oldu. Burada hedef AK Parti iktidarıyla birlikte ileri demokrasi hedefiydi. Bunu hazmedemeyenler olmuştur. Hala hazmedemeyenler yine vardır. Ama ileri demokrasi konusunda kararlığı olan bir iktidar vardır. Siyaset, hukuk, ekonomi ve dış politika alanında yaşanan büyük değişim neticesinde Türkiye bugün bölgesel bir güç ve küresel bir aktör haline geldi. Bazı gözlemciler buna ’Sessiz devrim’ adını verdiler. 10,5 yıl bizim için gerçekten meşakkatliydi. Kararlıydık, kararlılığımızın da gereğini yerine getiriyorduk. Burada özellikle ülkemizin ileri demokrasi hedefine yürüyüşünde ekonomiyi de onunla birlikte at başı götürüyorduk. Yani birisinin ileri birisinin geri kalmasını asla planlamamız içerisinde yeğlemedik. Tam aksine ikisi de at başı gitmek suretiyle ülkemizi böylece ayağa kaldırmamızın gereğine inanmıştık."
"Bütün seçimlerden başarıyla çıktık"
Bir yandan Türkiye’nin 10 yıllardır çözülemeyen sorunlarına eğildiklerini, yapılmayan yatırımları yaptıklarını, götürülmeyen hizmetleri götürdüklerini, ama eş zamanlı olarak da milli egemenliğe, demokrasiye, hukuka yönelik saldırılara göğüs gerdiklerini, bunları bertaraf ettiklerini anlatan Erdoğan, Türkiye’nin büyük dönüşümüne öncülük eden AK Parti iktidarlarının katıldığı her yerel ve genel seçimde oylarını artırarak büyüdüğüne dikkati çekti.
Bu dönemde 3 genel, 2 yerel ve 2 referandum olmak üzere 7 seçim geçirdiklerini anımsatan Erdoğan, bütün bu seçimlerden başarıyla çıktıklarını, bunun halkıyla bütünleşen bir siyasi hareketin ve iktidarın aldığı netice olduğunu belirtti.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Çünkü biz ne bir etnik unsurun partisiydik, ne bir bölgenin partisiydik, ne de bir yerlerden sipariş üzere kurulmuş bir partiydik. Biz milletin sinesinden çıkmış, milletin çizdiği rota istikametinde hareket eden bir siyasi partiydik. Onun için de 81 vilayetin 81’inde temsili olan bir parti konumunda olduk. 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarının tamamında vardık, 81 vilayetin tamamında vardık ve 76 milyon nüfusuyla tüm vatandaşlarımızın temsili bizim kadromuzun içinde vardı."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çözüm sürecinde görev alan Akil İnsanlar Heyeti’nin Türkiye’yi dolaştığını belirterek, "Şu anda yaklaşık 35-36 günü doldurdular ve kalan 2 aylık süreyi de bitirdikten sonra nihai raporlarını hazırlayacaklar. Biz de bu rapor üzerinden adımımızı hükümet olarak atacağız" dedi.
Başbakan Erdoğan, Washington’daki Brookings Enstitüsü’nde "AK Parti İktidarları ve Türkiye’nin Dönüşümü" konulu bir konuşma yaptı.
Erdoğan, Türkiye ve bölge için önemli bir sürece değinmek istediğini belirterek, "Yola çıkarken biz halkımıza 3 önemli vaadde bulunduk. Bunlardan bir tanesi yolsuzlukla mücadeleydi, bir tanesi yoksullukla mücadeleydi, bir tanesi de yasaklarla mücadeleydi. Biz buna, Türkçe ifadesiyle ’3Y ile mücadele’ demiştik, bu mücadeleyi de büyük ölçüde kazandık" diye konuştu.
Çözüm süreci
Çözüm sürecine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Erdoğan, bu sürecin çok önemli, "hayati" olduğuna dikkati çekerek, Türkiye’de siyaseti, sosyal yaşamı, özellikle de ekonomiyi kökten değiştirecek, yenileyecek bir sürecin adımını attıklarını vurguladı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu süreç daha çok bölgemizin barışına, istikrarına, huzur ve refahına katkı sunacak bir süreçtir. Türkiye son 30 yılını terörle geçirdi, bölücü terör 30 yıl içinde maalesef 40 binden fazla cana, 350 milyar dolar civarında maddi kayba neden oldu. Terör Türkiye’ye ağır bedeller ödettiği kadar, bölgenin huzuruna, güvenliğine de ağır darbeler vurdu. AK Parti olarak terör meselesinin çözümü noktasında tam bir kararlılık içinde olduk. 10,5 yıl boyunca her boyutuyla en kararlı şekilde terörle mücadele ettik, bizden önceki hükümetler de biz de bu mücadeleyi verdik. Terörle mücadele ederken terörü doğuran ve besleyen nedenlerin de üzerine gittik. On yıllarca ihmal edilen Doğu ve Güneydoğu bölgemize büyük yatırımlar yaptık, demokratik reformlar gerçekleştirdik. Ayrımcılığı, ret, inkar ve asimilasyon politikalarını sona erdirdik. Daha önce bir bölgesel ayrımcılığın var olduğunu görmemezlikten gelemezdik. Ama biz yola çıkarken 3 şey söyledik, dedik ki ’biz etnik milliyetçiliği ayaklarımızın altına alıyoruz, bölgesel milliyetçiliği, dinsel milliyetçiliği ayaklarımızın altına alıyoruz. Etnik milliyetçilik yapmayacağız. 76 milyon vatandaşımız bizim için birdir. Hepsine aynı mesafedeyiz. Bölgesel milliyetçilik de yapmayacağız.’ Türkiye’nin tüm bölgeleri 780 bin kilometrekaresiyle İstanbul neyse Van odur, Hakkari odur. Sinop neyse aynı şekilde Hatay da odur. Biz Cumhuriyet tarihinde görülmeyen yatırımları bu bölgelere altyapısıyla üstyapısıyla bu dönemde yaptık. Bu yatırımlar aynı kararlıkla hala devam ediyor. Bölgede esen şimdi bir bahar havası var, demokratikleşme havası, terörün elindeki tüm bahaneleri yok etti ve devlet millet kucaklaşmasını sağladı."
Akil İnsanlar Heyeti
Erdoğan, Akil İnsanlar Heyeti’yle ilgili "(Akil insanlar Türkiye’nin en akıllılarıdır) diye ne kendileri böyle bir iddianın içinde, ne biz böyle bir iddianın içindeyiz. Böyle bir şey söz konusu değil" ifadesini kullandı.
"63 vefakar dost bir ortak payda da buluştu" diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Çözüm sürecinde bu terör belasından ülkemizi nasıl kurtarırız, ülkemize bir barış havasını nasıl egemen kılarız, huzur içinde vatandaşımız sokağa gece gündüz nasıl rahatlıkla çıkabilir ve artık esnaf her gün veya gün aşırı kepenk indir, kepenk kaldır, böyle militer bir yaklaşımdan nasıl kurtulur, bunun gayreti içerisinde yola çıktılar. Halkı ikna için gayret etmiyorlar. Tam aksine halk ne düşünüyor, bunu dinliyorlar."
Başbakan Erdoğan, heyet içinde sporcuların, sanatçıların, iş adamlarının bulunduğunu belirterek, onların ortak paydada mücadeleye girdiklerini dile getirdi.
Heyetin Türkiye’yi dolaştığına değinen Erdoğan, "Şu anda yaklaşık 35-36 günü doldurdular ve kalan 2 aylık süreyi de bitirdikten sonra nihai raporlarını hazırlayacaklar. Biz de bu rapor üzerinden adımımızı hükümet olarak atacağız" dedi.
Erdoğan, 30 yıldır neredeyse her gün acı haberler gelirken bölücü terör nedeniyle 4 aydır olay yaşanmadığını, kayıp verilmediğini belirtti.
"Suriye’deki kanlı çatışmalar nedeniyle Türkiye’de zaman zaman alçakça saldırı girişimleri oluyor. Ancak bunun da büyüyen Türkiye’ye yönelik olarak farklı mecralardan geldiğini de gayet iyi biliyoruz" diyen Erdoğan, terörün bitirilmesi noktasında Türkiye’de umutların çoğalmış durumda olduğunu vurguladı.
"Birliğimiz, kardeşliğimiz çok daha güçlenmiş durumda"
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Birliğimiz, kardeşliğimiz çok daha güçlenmiş durumda. Sadece 4 ay olmasına rağmen Türkiye’nin kalkınmasına yönelik çok güçlü umutlar oluştu. Terörsüz, şiddetsiz, korkusuz bir ortamda, güvenli bir ortamda kalkınma mücadelemizi çok daha güçlü bir şekilde sürdüreceğiz. Yine aynı şekilde, bu süreç içerisinde sosyal ve demokratik sorunları ele alacak, bunları da toplumsal mutabakatla çözüme kavuşturacağız. Bu yeni sürecin sabotaj ve tahriklere açık bir süreç olduğunu, bu nedenle temkinle hassasiyetle hareket ettiğimizi burada hatırlatmak isterim. Zira, çalkantılı, istikrarsız bir coğrafya içinde güçlü bir Türkiye’den rahatsızlık duyanların olduğunu da burada özellikle hatırlatmak isterim. Bu çevrelerin, terörün bitmesi aşamasında tahrikler yapabileceğini de biliyor, tedbirlerimizi buna göre alıyoruz."
Türkiye’nin 2023 hedefine doğru hızla ilerlediğini bildiren Erdoğan, bu yeni dinamizmin Avrupa’dan Ortadoğu’ya bütün dünyada yakından izlendiğini söyledi.
Erdoğan, bu büyük değişimin, "AK Parti’nin yeni siyaset felsefesinin, milletin emrindeki devlet anlayışının, insan hak ve hürriyetlerine verdiği değerin, insan merkezli politika anlayışının ve bütün dünyayı kucaklayan küresel bakış açısının somut bir göstergesi olduğunu" dile getirdi.
”Türkiye ilham kaynağı olabilir"
Türkiye’nin bugün her bakımdan etrafındaki gelişmelerin merkezinde yer aldığına işaret eden Başbakan Erdoğan, demokratik talepleri uğruna sokaklara dökülen halkların gözünde Türkiye’nin bir ilham kaynağı olduğunu belirtti. Erdoğan, "Bizim tek amacımız bölgenin kalıcı istikrara kavuşmasıdır. Bizim model ihracı diye bir derdimiz asla yoktur, ama ilham kaynağı olabilir" diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye 2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecekse, bunu, içinde yer aldığı bölgeyle yapacağını söyledi.
ABD Başkanı Barack Obama ile yaptıkları görüşmelerde bölgesel ve uluslararası sorunları değerlendirdiklerini ifade eden Erdoğan, görüştükleri bir başka konunun ise Türkiye-Amerika arasındaki ekonomik ilişkilerin çok daha ileri noktaya ulaştırılabilmesi olduğunu dile getirdi. Erdoğan, "Stratejik ortaklığımızın yanında bu model ortaklığın şüphesiz ki her iki ülkeye kazandıracağı çok şeyler var" değerlendirmesinde bulundu.
"Bizim geleceğe ve ülkemize ilişkin net bir vizyonumuz ve hedeflerimizi elde edecek gücümüz var. Son 10 yıldır sürdürdüğümüz çalışmalar ve bütün bunların sonucunda çevremizdeki fırtınalara rağmen ufka baktığımızda geleceğimizi net bir şekilde görebiliyoruz" diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu yolda millet olarak beraberce yürüyoruz, kararlıyız. ’Sorunlarını çözmüş lider Türkiye’ hedefimize mutlaka ulaşacağımıza inanıyorum. Bölgemizde ve dünyada barış çabalarımızdan asla vazgeçmeyecek, barışa katkı sağlayan bir ülke olmaya devam edeceğiz. Demokrasiyi, insan haklarını, insanca yaşam şartlarını güçlü şekilde savunmaya devam edeceğiz. Millet olarak her zaman mazlumun yanında olduk, zalimin karşısında durduk. Bugün de iç ve dış politikamızda sadece hakkı ve adaleti savunuyor, sadece bunun için mücadele veriyoruz. Türkiye, yeryüzündeki her ülke için, her halk için tamamen iyi niyetli, tamamen insan hakları, demokrasi ve adalet odaklı tavır belirleyen bir ülkedir. Bu ilkelerimizden hiç vazgeçmeyeceğiz. Güçlü, lider bir Türkiye’nin bölge için de dünya için de dünya için de büyük bir imkan olduğuna inanıyoruz. Bu hedefler doğrultusunda mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Artık Türkiye, Türkiye’yi değil, dünya Türkiye’yi konuşuyor. Böyle bir noktadayız. Türkiye kaydettiği başarılarla hem bölgesinde hem dünyada takdirle, ilgiye izleniyor" dedi.
Başbakan Erdoğan, Washington’da Brookings Enstitüsü’nde "AK Parti İktidarları ve Türkiye’nin Dönüşümü" konulu bir konuşma yaptı.
Türkiye’de siyasetin anlamı ve işlevinin değiştiğini, siyasetin meşruiyetini artık devlet elitlerinden değil, milletin kendisinden, onun tarihinden, irfanından ve vicdanından alan bir boyut kazandığını belirterek, demokratik kurumların güçlendirilmesinden yargı reformuna, ekonomik büyümeden adil paylaşıma, Ar-Ge yatırımlarından sağlık reformuna, sivil toplumun etkinliğinin artırılmasından dış politikaya kadar siyasi ve toplumsal hayatın her alanında Türkiye’de çıtanın yükseldiği bir dönemin yaşandığını söyledi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin 2001 yılında Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşadığı dönemden şu anda dünyanın 17, Avrupa’nın da 6. büyük ekonomisi durumuna geldiğini anlatarak, şöyle devam etti:
"ABD’ye hareket etmeden hemen önce, halkımıza çok önemli tarihi bir müjdeyi açıkladık. Türkiye, 1947 yılında IMF’nin faaliyetlerine başlamasının hemen ardından fona üye olmuştu. 1961 yılından itibaren de IMF ile borç ilişkisi tesis etmişti. 2001 yılındaki krizin ardından Türkiye’nin IMF’ye borcu, biz iktidara geldiğimizde 10.5 yıl önce, 23,5 milyar dolardı. Fakat bizler bu süre içinde IMF’ye şunu söyledik; ’bize siyasi yaptırım konusunda dayatmada bulunmayın. Siz, bizlere parasal olarak borç verecekseniz, bunun takvimini belirleyin, paranın şartlarını, finansmanın şartlarını sizinle konuşalım, ama siyasi dayatmaya gelince bizimle bunu lütfen konuşmayın. Çünkü biz siyasetçiyiz, siz bir yerde atanmış durumdasınız’ dedik.
Bu süre içerisinde biz, kendileriyle stand-by anlaşmalarına yaklaşmadık. Son 19 yıl içerisinde 19 kez stand-by anlaşması yapıldı. Fakat biz bu süreçte bunu yapmadık. 23,5 milyar doları takır takır ödedik ve Salı günü de son taksidini ödedik, böylece Türkiye’nin IMF’ye borcu yok, sıfırlandı, bitti bu iş. Küresel finans krizinin ağır şekilde seyrettiği böyle bir dönemde Türkiye IMF’ye borcunu sıfırlamak gibi önemli başarıya imza attı, ancak şu anda IMF’ye borç vermek için müzarekeler devam ediyor, müzakereler neticelenirse Türkiye, IMF’ye 5 milyar dolara kadar borç verebilecek duruma yükseldi."
Çılgın projeler
Başbakan Erdoğan, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın adının Borsa İstanbul olarak değiştirildiğini belirterek, 10 yıl önce 11 bin seviyesinde olan borsanın 3 Mayıs’ta tarihi bir rekor kırarak 89 bin seviyesini geçtiğini, şu anda da Borsa İstanbul’un 90 bin seviyesinin üzerinde olduğunu anlattı.
AK Parti iktidarından önce Türkiye’de devletin borçlanma faizinin yüzde 63 olduğunu anımsatan Başbakan Erdoğan, "Şu anda ise devletin borçlanma faizi yüzde 6-6,5, bazen daha da düşüyor. Geçtiğimiz hafta 4,96’yı gördü, şimdi 4,80’e kadar düştü. 10 yıl önce Merkez Bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı, şimdi ise Merkez Bankamızın döviz rezervi 135 miyar doları aştı" diye konuştu.
Seçimler öncesi "çılgın projeler" diye adlandırdığı, İstanbul’a 100 milyon/yıl kapasiteli havalimanı yapma projesinin ihalesinin de geçen hafta sonuçlandırıldığını bildiren Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu dünyanın ilk 3’ü içinde, belki de 1 numara olacak. Mevcut 2 havalimanı ihtiyacımızı karşılamıyor, süratle büyük bir havalimanı ihtiyacımız olduğuna karar verdik. Bu eleştirildi ’ne ihtiyacınız var, böyle bir büyük bir havalimanına’ dendi. Değerlendirmelerini yaptık, İstanbulumuza 100 milyon/yıl kapasiteli havalimanı ihalesini yaptık, bu ihaleye 4 ayrı grup katıldı. Beşi de Türk firması olan bir konsorsiyum 22 milyar 152 milyar avro ile ihaleyi kazandı. 25 yıl süreyle burayı yapıp işletecekler. Bunun maliyeti yaklaşık 10 milyar avro.
Aynı gün Japonya Başbakanı ülkemizdeydi, yaptığımız görüşmeler neticesinde ikinci nükleer santral anlaşmasını imzaladık. O yatırım da maliyeti yaklaşık 22 milyar dolar. İlk nükleer enerji konusunda Rusya Federasyonu ile anlaşmıştık, onlarla süreç başladı. İkinci için de şimdi Japonya-Fransa ortaklığıyla anlaştık, ilk imzalar atıldı. İkinci nükleer enerji santralimizi onlarla yapacağız. Temenni ederimki üçüncüyü de tamamıyla Türk şirketlerinin kendi mühendisleriyle, iki yatırımda da gençlerimiz yetişecek, kendi mühendislerimiz yetişecek ve üçüncü nükleer enerji santralini de bizler yapma fırsatını buluruz. Bütün bunlar bir tek gün içinde gerçekleşti."
"Türkiye’de ekonomiden bihaber bir muhalefet var"
Başbakan Erdoğan, 10.5 yıllık AK Parti iktidarında her hafta, her ay rekorlar kırdıklarını anlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Göreve geldiğimizde Türkiye’nin dış borcu, milli gelire oran itibariyle yüzde 74’tü, şu anda Türkiye’nin dış borcu yüzde 36. Fakat Türkiye’de ekonomiden bir haber bir muhalefet var, bu siyasi muhalefet hep borcumuzun yükseldiğinden bahseder. Borcumuzun yükseldiğinden bahsederken de borcun miktarına bakar. Yani milli gelire kıyasla değerlendirmeyi yapmaz. Borcun miktarı şu kadardı şuraya yükseldi. Borç yiğidin kamçısıdır, yiğit olmayanın değil. Senin milli gelirin fazlaysa, orada tabi senin borcunda daha artabilir, ama oran ne, buna bakacaksın. Oran itibariyle baktığın zaman yüzde 74’ten, yüzde 36’ya düşmüşsün. Burada böyle bir güç söz konusu. Çıtayı hep yukarı çektik, çekmeye devam ediyoruz. Enflasyon yüzde 30’du, şu anda yüzde 7’lere kadar düştü. Kararlılıkla bu süreci devam ettiriyoruz, enflasyon da da hedefimiz bunu yüzde 4’e çekebilmek."
Erdoğan, 10.5 yıl önce Türkiye’de ekonomik krizlerin, siyasi istikrarsızlıkların, koalisyon hükümetlerinin konuşulduğunu, AK Parti iktidarına kadar Türkiye’de iktidarların 16 aylık ömrü olduğunu belirterek, "Bir iktidarın ömrü 16 ay olursa, o ülkede siyasi istikrar olur mu? Olmaz. Mali istikrar olur mu? O da olmaz. Biz AK Parti iktidarları döneminde iki sihirli kelimeye çok dikkat ettik. Bunun bir tanesi güvendir, bir tanesi istikrardır. Eğer bir ülkede güven yoksa, istikrar da olmaz" dedi.
Güven ve istikrar tablosu içerisinde Hükümet olarak adımlarını attıkların ve devleti ekonomiden, yatırımlardan çekerek, özel sektörü teşvik ettiklerini anlatarak, yerli ve uluslararası sermaye ayrımı yapmadan başarıyı yakaladıklarını kaydetti.
Kanal İstanbul Projesine de büyük önem verdiklerini, 42 kilometre uzunluğundaki kanalın çok farklı bir proje olacağını vurgulayan Başbakan Erdoğan, "Kanal İstanbul, Panama, Süveyş bunların hepsini sollayacak bir kanal. Projenin gerek kalitesi gerekse mimari noktadaki estetiği itibariyle de çok farklı bir proje olarak bunu yapıyoruz" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Kanal İstanbul Projesi’nde iki şeyi hedeflediklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Bir İstanbulumuzun altın gerdanlığı olan boğazımızı çevre hassasiyeti içerisinde 150 bin ton, 200 bin tonluk dev tankerlerin geçişinden kurtarmamız gerekir, onun için bu adımı atıyoruz. Boğaz artık bunlardan kurtulması lazım, çünkü 8 tane keskin virajı olan bir yapıdır boğaz. Herhangi bir dümen kilitlenmesinde, kazada altından kalkılamaz felaketleri yaşayabiliriz. Bundan önce boğazın önemli noktasında orada bir Romen tankeri alev aldı ve 7-7.5 ay o yanmıştır, çok ciddi sıkıntılar yaşatmıştır İstanbulumuza. Bunları biz yaşamak istemiyoruz, milyonda bir ihtimalde olsa bunları yaşamak istemiyoruz. Onun için Kanal İstanbul’a büyük önem veriyoruz ve şu anda bu ihaleyle alakalı olarak da hazırlıklarımızı yaptık ve ihale içinde inanıyorum ki çok ciddi katılım olacak, bu katılımla bunu da yine B.O.T sistemiyle yapacağız. Açıkçası artık Türkiye, Türkiye’yi değil, dünya Türkiye’yi konuşuyor. Böyle bir noktadayız. Türkiye kaydettiği başarılarla hem bölgesinde hem dünyada takdirle, ilgiye izleniyor."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Öncelikle El-Fetih ve Hamas’ın uzlaşması sürecini, önce bunu başarmamız lazım. Eğer bu uzlaşma başarılmazsa İsrail-Filistin görüşmelerinden bir netice elde edileceğine inanmıyorum yani bugüne kadar El-Fetih bu görüşmeleri sürdürmüştür. Görüldüğü gibi herhangi bir netice alınamamıştır" dedi.
Başbakan Erdoğan, Washington’daki Brookings Enstitüsü’nde, "AK Parti İktidarları ve Türkiye’nin Dönüşümü" konulu bir konuşma yaptıktan sonra soruları yanıtladı.
Türkiye’nin yeni anayasa hazırlama süreciyle ilgili bir soru üzerine Erdoğan, "Yeni anayasa süreci yaklaşık 1,5 yıl oldu ve son seçimde bütün siyasi partilerin aslında halkımıza bir sözüydü" diye konuştu.
Uzlaşma komisyonunun kurulması sürecinde diğer siyasi partilere ve Meclis Başkanlığına önerileri de olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bizim Parlamentoda 326 milletvekilimiz var, 550 sandalyenin olduğu Parlamentoda. Bunun dışında yanılmıyorsam muhalefetin tamamının 222 milletvekili var. Bu 222 milletvekilini 3 parti paylaşıyor. Biz tek parti olarak 326 milletvekiliyle 3 temsilcilimiz var ve diğerlerinin 9 temsilcisi var. Bizim derdimiz bağcıyla uğraşmak değil, bizim derdimiz üzüm yemek. Yeter ki yeni anayasayı hazırlayalım ve bu askeri dönemin hazırlamış olduğu darbe anayasasından ülkemizi kurtarmak suretiyle bir sivil anayasaya kavuşturalım."
"Muhalefet partilerinin olumlu yaklaşımını göremiyoruz"
"Fakat şu ana kadar ne yazık ki muhalefet partilerinin olumlu yaklaşımlarını göremiyoruz" diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu olumlu yaklaşımlar gerçekleşmiş olsa netice alınır. Şu anda anamuhalefet partilerinin, Meclis Başkanının talebiyle önerileri alındı. İşte 150 civarında öneriyi, madde olarak, anamuhalefet verdi. İşte 140 civarında, ikinci bir muhalefet partisi olarak en küçüğü olan parti verdi. Yine bir diğer muhalefet partisi 106 öneri verdi. 104 tane de biz verdik. Şu ana kadar mutabakatta kalınan madde sayısı 40. 1,5 yılda buraya geldik. Cumhuriyet tarihi itibarıyla 90 yıllık geçmişe sahip bir ülke, birçok anayasalar yapmış, sürekli değişiklikler uygulamış, en son 26 paketli anayasa paketini tüm muhalefete rağmen bizler Meclisten referandum kaydıyla geçirdik ve referanduma gittik. Halkımız yüzde 58 destek vermek suretiyle 26 maddelik değişimi yaptık. Şu anda böyle bir imkan var mı bir referanduma gidebilme imkanı var mı? Buna baktığımız zaman görünmüyor."
Başbakan Erdoğan, yeni anayasa hazırlama sürecinde olumlu yaklaşımlarını sürdüreceklerine dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Meclis Başkanı tabii bunu nereye kadar sürdürür veya sürdürebilir bilemiyorum. Fakat edindiğim şu andaki izlenim, herhalde Meclisin kapanışıyla birlikte bu süreç de bitecektir. Çünkü anamuhalefetin yaklaşımı şu; sınırsız, ’buna süre konmaz’ deniyor. Böyle gayriciddilik olur mu? Siz bir anayasa yapacaksınız, süre sınırsız olacak... Eğer ciddiyseniz bunun takvimi belirlenir, ’şunu bir yılda bitireceğiz veya 1,5 yılda bitireceğiz’ dersiniz, eğer buna sınırsız, süresiz bir yaklaşım koyarsanız o zaman bu sulandırılmış olur Diğerlerinde aynı durumu görüyoruz."
"Burada ciddi olalım, kararlı olalım. ’Tamam 1 yılda, 1,5 yılda bitiriyoruz’ diyelim, bunu bitirelim. Bu Parlamento bunu rahatlıkla bitirebilecek altyapıya sahiptir" diyen Erdoğan, "Üniversitelerimiz de bu işe hazırdır fakat görüyoruz ki bir sulandırma söz konusu. Onun için de Meclis Başkanının burada yapacağı açıklama şu anda beklentimizdir" ifadesini kullandı.
"İlla da ABD’deki başkanlık sistemi olacak diye bir şey yok"
Erdoğan, başkanlık sistemiyle ilgili bir soruya ise şu yanıtı verdi:
"Bu, gerek rahmetli Özal’ın gerek Sayın Demirel’in, onların da sürekli gündeminde olan, konuşulan bir konuydu. Bizim dönemde de zaman zaman medya mensubu arkadaşlarımızın soruları üzerine bunun incelenmesinin, bunun üzerinde durulmasının faydalı olacağını söylemişimdir ve ’benim kanaatim nedir’ derseniz, ben başkanlık sisteminden yana olduğumu söylemişimdir. Şu anda da söylüyorum.
Bunun için illa da ABD’deki başkanlık sistemi olacak diye bir şey yok. Bu konuda dünyada 100’ü aşkın ülkede gelişmiş, gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde başkanlık sisteminin uygulamaları var. Tüm bunları inceleyip bunlardan şöyle orta noktada bir başkanlık sistemi tezi çıkarılabilir ve ondan sonra da bu referanduma gidilecekse referanduma gidilir veya Parlamentoya sunulacak Parlamentoya sunulur, ondan sonra nihai karar verilir. Bizim olmazsa olmazımız değildir. Eğer Parlamento veya milletimiz ’evet, bu sisteme geçiyoruz’ diyorsa bu sisteme geçilir. Çünkü şu andaki mevcut sistemimiz, şöyle geçmişe baktığımız zaman, bizi getirdiği nokta ortadadır. Demek ki bu işin reforme edilmesi gerekir diye düşünüyorum."
Filistin sorunu
Başbakan Erdoğan, "(Filistin sorunu neredeyse bir Türk iç siyasetini ilgilendiren konudur) demiştiniz. Türkiye, daha sonraki süreçte bir Filistin-İsrail sorununun çözümü için girişimde bulunacak mı? Bu, ABD’nin desteklediği planda mı yürütülecek?" yönündeki soru üzerine, şöyle konuştu:
"Biz, bunu adeta bir ’iç meselemizdir’ demiyorum ama iç meselemiz hassasiyeti içerisinde bu olaya yaklaşıyoruz. Tabii burada bir gerçek var; öncelikle El-Fetih ve Hamas’ın uzlaşması sürecini, önce bunu başarmamız lazım. Eğer bu uzlaşma başarılmazsa İsrail-Filistin görüşmelerinden bir netice elde edileceğine inanmıyorum yani bugüne kadar El-Fetih bu görüşmeleri sürdürmüştür. Görüldüğü gibi herhangi bir netice alınamamıştır. Son katıldığım Davos bellidir. O Davos’ta Quartet’ın başkanı durumunda olan Tony Blair’e demiştim ki, ’Hamas’ın olmadığı masadan barış çıkmaz’ demiştim. O da orada panelde kalktı, ’barışın olabilmesi için Hamas’ın bu sürece katılması lazım’ dedi. Tabii o gün bugündür Hamas’ı bu sürece katamadılar."
Şu anda El-Fetih ile Hamas arasında bir uzlaşı sürecinin başlatılmış durumda olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle dedi:
"Eğer bu başarılırsa, bu uzlaşıdan sonra İsrail ile yapılacak olan görüşmelerin ben çok daha suretle neticeleneceğine inanıyorum. Bunu başarmak gerekir. Türkiye olarak bizim de bu süreçte yapabileceğimiz çok şeyin olduğuna inanıyorum. Çünkü biz El-Fetih ile de Hamas ile de gayet iyi görüşen ülke konumundayız. Bizim El-Fetih’teki kardeşlerimiz ve Hamas’taki kardeşlerimiz arasında herhangi bir fark söz konusu değildir. Hepsine aynı mesafedeyiz. Biz istiyoruz ki onların birbiriyle uzlaşması, kaynaşması bu İsrail-Filistin görüşmelerini belli noktaya taşıyacaktır."
"67 sınırlarına bir defa İsrail’in çekilmesi şarttır"
Quartet’ın Filistin sorunuyla ilgili 4 önerisi olduğuna değinen Erdoğan, "Bu 4 önerinin en önemlisi, bir numarasıdır, o da sınırlar konusudur. Bu sınırlar noktasında 67 sınırlarına bir defa İsrail’in çekilmesi şarttır. Bunu Olmert döneminde Sayın Olmert ile konuştuğumuzda, bu konuda kendisi olumlu yaklaşıyordu. Olmert’ten sonra oluşan oradaki iktidar yapısı içerisinde maalesef çok daha olumsuz yapı meydana geldi. Bu olumsuz yapı içerisinde ters yaklaşımlar oldu. Temenni ederim ki aklı selim de burada sürece hakim olur. Böylece bu sıkıntı giderilebilir" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, eski ABD Başkanı Bush ile de bu konuyu görüştüklerini dile getirerek, şunları söyledi:
"Bir defa Ortadoğu’da iki devletli yapı hep konuşuldu, yani İsrail devleti ve Filistin devleti. Bunlar istendi. Şimdi bakıyoruz, İsrail devletine ’evet’ diyenler, Filistin devletine ’evet’ diyemiyor. Hatta İsrail’in kendisi Filistin devletini kabul etmiyor. Şimdi İsrail kendisini Filistin devleti olarak kabul etmediği sürece barışın neyini konuşuyoruz. Barış iki devlet arasında yapılır. O devlet de bütün kurumlarıyla unsurlarıyla her şeyiyle var olur ve öyle kabul edilir. Bunu da görmek bilmek, anlamak gerekir, diye düşünüyorum."
Başbakan Erdoğan, Suriyeli mülteci sayısı ve bu ülkedeki olaylarla ilgili, "ABD ile uçuşa yasak bölge oluşturma konuşuldu ve ne yanıt aldınız? Bu süreçte ABD, sürecin parçası olacak mı?" yönündeki soruyu, şöyle yanıtladı:
"Sadece bizim ülkemizde 300 bine yakın mülteci var. Bunların yaklaşık 200 bini çadır kentlerde yaşıyor. Yaklaşık 20-25 bini konteynerde yaşıyor ve 70 bin civarında da kiralık olarak değişik evlerde kalan, 11 vilayete dağılmış vaziyette orada yaşıyorlar. Ama Ürdün’de çok ciddi sayıda Suriyeli var. Lübnan’da aynı şekilde bu dağılmış olan Suriye nüfusu var. Tabii bütün bunların yanında Suriye içerisinde, Suriye’nin farklı illerine göç etmiş durumda olan Suriye vatandaşı var. Bu süreç içerisinde şu anda no-fly-zone ile ilgili olarak bir tespitimizi söylemem gerekir; ABD-Türkiye arasında alınabilecek bir karar değildir. Bunun BM Güvenlik Konseyi’nden geçmesi gerekiyor. Şimdi Cenevre 1, Cenevre 2 ile devam ettirmek gibi süreç söz konusu. Bu konuda şu anda Rusya’nın Cenevre sürecinin devamından yana olduğunu biliyoruz ve gerek Amerika gerek Çin, Türkiye, Arap Ligi ülkeleri, hep birlikte bu sürecin içerisinde yer alarak, fakat takvimin açıklanması lazım ve bu takvim içerisinde Cenevre sürecini devam ettirerek, eğer buradan böyle bir kararın çıkması halinde biz Türkiye olarak üzerimize düşeni yaparız, yapmamız lazım."
"BM Genel Kurulu’nda tartışılmalı"
Şu anda Suriye’deki muhalif güçlerin karadaki mücadelede hakim olduklarına işaret eden Erdoğan, şu görüşleri dile getirdi:
"Suriye’deki sıkıntı, hava hakimiyeti noktasında. Suriye’de rejim füze kullanıyor, şu anda NATO tespitlerine baktığımızda, 283 füze atışı yapmış vaziyetteler ve yine elde edilen bazı bilgiler var ki ’sarin’ diye ifade edilen kimyasal da kullanıyorlar. Böyle bir durumu da söz konusu. Tüm bunların şu anda insanlığın önüne getirilmesi lazım. BM Güvenlik Konseyi’nin önüne getirilmeli, hatta BM Genel Kurulu’nda tartışılmalı. Nitekim biliyorsunuz, son olarak bir oylama bu konuyla ilgili yapıldı ve bu oylamada BM Genel Kurulu’nun sürece böyle bir incelemenin başlatılması sürecine olumlu baktığını görüyoruz."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Cenevre süreci için ’ipe un sermek’ gibi olduğunu söylemiştiniz. Şimdi bu sürece nasıl bakıyorsunuz? ABD’nin Suriye konusunda çok müdahil olmadığını biliyoruz. Sizin genel izleniminiz nedir? Bir ay öncekinden farklı Washington yönetimi mi var?" yönündeki soru üzerine, şunları kaydetti:
"Önce ABD ve Avrupa Birliği’nin İran’a yaptırımlar konusunda bu uygulama süreci içerisinde bizim de özellikle ham petrol ithalindeki bir yaklaşımımız vardı ve bu ham petrol ithalini bizler de ciddi manada azalatmış durumdayız. Bunun birçok nedeni var. Fakat şu andaki süreçte de bu azalma zaten devam ediyor. Tabii milletler takdir edersiniz ki kendi menfaatlerini gözeterek, bu tür adımları atarlar. Ben şu anda ham petrolü nereden daha ucuz alıyorsam oraya döneceğim, doğalgazı nereden daha ucuz alıyorsam oraya yöneleceğim. Bu, benim en tabii hakkımdır, ülke olarak. Yeter ki bunu bulabileyim. Şu anda ham petrol noktasındaki hakikaten İran’dan ithal ettiğimiz petrol ciddi oranda düşmüştür. Geçenlerde Petrol Bakanı da geldiklerinde kendileriyle bu konuyu görüştük. ’Bu yaklaşım içerisinde zaten böyle bir sürecin de devamı mümkün değil’ dedik kendilerine. Bundan sonra daha da azalır mı konusuna gelince, bunu gerek ihtiyacımız gerekse zaman gösterecektir.
Cenevre süreciyle ilgili benim ipe un sermek düşüncemle ilgili, doğrudur. Şu anda bizim Cenevre sürecinin uzatılması diye tanımlayacağımız bu süreçte asıl hedefimiz, burada benim fikrimdeki değişme diyebilirsiniz veyahut bir gelişme de diyebilirsiniz. Rusya ile Çin’in de bu sürece katılımını sağlama bakımından kısa süreli bir adım atılabilir. Eğer Cenevre süreci ki dün Sayın Obama orada bir ifade kullandı, Esed’siz bir süreçten bahsetti, Esed’in olmadığı bir süreç zaten birinci Cenevre sürecinin de ana başlıklarından bir tanesiydi. Yoksa Esed’in olduğu bir geçiş hükümetiyle veya onun yönlendireceği bir geçiş hükümetiyle bu işin çözülmesi mümkün değil, bunu zaten muhalifler de kabul etmez. Ama şu anda burada atılan adımlar içerisinde dikkat edilirse Hür Suriye Ordusunun ortaya koymuş olduğu tavır ortadadır, özellikle Suriye’deki koalisyon güçlerinin yeni bir seçimi yapılacak, bu belirlendiği andan itibaren çok daha farklı bir dönem başlayacaktır. Bu farklı dönem içerisinde Rusya ile Çin, onların da bu sürece katılımını getirecek bir 2. Cenevre süreci bizim açımızdan da destek bulmuştur."
Sıradaki Haber
Mobil Sayfaya Dön
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.