Piramit Haber

Erdoğan 'biz o bedeli ödedik'

Manşet

Başbakan Erdoğan, Büyükelçiler Konferansı'nda büyükelçilere seslendi.

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Barış, savaştan çok daha fazla bedel ister. Savaş, kolay olandır. Zor olan barıştır. Biz kolayın değil, zor olanın tarafındayız. Savaşın değil, barışın tarafındayız. Barış için ne bedel ödenmesi gerekiyorsa biz bunu ödedik, ödüyoruz ve ödeyeceğiz. Her an, her imkanımızla savaş için hazırız. Gerektiğinde de topraklarımızı korumak noktasında asla bir tereddüt içinde olmayız ama son ana kadar barış için mücadele eder, son ana kadar barışın tesisi için çabalarız ve çabalıyoruz'' dedi.
Erdoğan, 5. Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Türk büyükelçilerine Ankara Palas'ta verilen akşam yemeğinde yaptığı konuşmada, dış politikayı güçlendirecek ve Türk büyükelçilerin işlerini kolaylaştıracak çok önemli adımlar attıklarını belirtti.

TİKA'nın Türkiye'nin bir barış ve işbirliği elçisi olarak çok geniş bir coğrafyada başarılı çalışmalar yaptığını anlatan Erdoğan, yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımız sorunların takip edilmesi ve çözümü, eğitim, sivil toplum kuruluşları konularında başarılı faaliyetler yürüttüğünü ifade etti.

Yunus Emre Enstitülerinin farklı ülkelerde faaliyet gösterdiğini dile getiren Erdoğan, THY ve TRT'nin bütün dünyayı kucaklamaya devam ettiğini, özel sektörün de dünyada daha fazla tanındığını vurguladı. Erdoğan, ''İşte tüm bu unsurlara uyum içinde, koordinasyon içinde aynı hedefe, aynı ideale kilitlenmiş olarak çok daha yoğun şekilde çalışmamız gerekiyor'' dedi.

''Her bir büyükelçimiz adeta bir think-thank kuruluşunun orkestra şefi gibi hareket etmeli''

Bilgi konusuna çok daha ağırlık verilmesini isteyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Her bir büyükelçimiz adeta bir think-thank kuruluşunun orkestra şefi gibi hareket etmeli. Bizim artık kamu kurumlarımızla özel sektörümüzle sizlerin tecrübesiyle ortaya çıkan bilgiyi en iyi şekilde formüle edip hem kendimiz hem bizden sonra gelecekler için kullanışlı hale getirmemiz gerekiyor.

El yordamıyla gündelik politikalarla takip ve taklit ederek güçlü, vizyonel dış politika sahibi olamayız. Tam tersine bilgiyi kullanışlı hale getirerek, stratejiler üreterek, beyin fırtınaları estirerek farklı bir sürecin kapılarını açmalıyız. Bu anlamda gerekiyorsa bulunduğunuz ülkelerde bu tür ekiplerin oluşturulması hayati derecede önemlidir. Her türlü desteği bu noktada vermeye biz size hazırız.''

Erdoğan, büyükelçilerin Hazine Müsteşarlığı, Ekonomi, Kalkınma, Milli Eğitim bakanlıkları ve YÖK gibi kurumlarla işbirliği içinde olmaları gerektiğini belirterek, ''Eğer, sahip olduğumuz bilgiyi stratejilere dönüştürebilir, farklı senaryolar için farklı alternatiflere hazır olabilirsek inanın yeni durumlara uyum kabiliyetimiz de o derece çevik olacaktır'' ifadesini kullandı.

''Suriye konusundaki tavrımızın net olarak anlatılması büyük önem arz ediyor''
Başbakan Erdoğan, Suriye'de 2. yılına girmek üzere olan krizin BM açıklamalarına göre 60 bin masum insanın hayatını kaybetmesine ve 2,5 milyon insanın evinden, yurdundan uzak kalmasına yol açtığını söyledi. Sadece Türkiye'ye sığınan kamplarda misafir edilen Suriyelilerin sayısının 150 bini aştığına, 70 binin üzerinde Suriyelinin de Türkiye'de kendi imkanları ile farklı illerde yaşadığına dikkati çeken Erdoğan, Suriyeli mülteciler için harcanan bütçenin 500 milyon doları bulduğunu vurguladı.

Akçakale kampını ziyaret ettiğini hatırlatan Erdoğan, ''Oradaki kardeşlerimizin iyi durumda olduklarını, vatan hasreti içinde olmakla birlikte umutlarını en güçlü şekilde muhafaza ettiklerin bizzat gördüm. Ülkeme olan, milletime olan sevgilerini de orada içlerinde bizzat çadırları gezerken yaşadım'' dedi.

Erdoğan, gerek içeride, gerek dışarıda Türkiye'nin Suriye konusunda takındığı tavrın zaman zaman eleştirildiğine şahit olduklarını ifade ederek, ''Suriye konusundaki tavrımızın net olarak anlatılması büyük önem arz ediyor'' diye konuştu.

Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletlerinin, en güçlü zamanlarında her zaman bölge ülkelerinin ve halklarının yardımına tereddütsüz koştuğunu, Osmanlı Devleti'nin her dönemde kendisinden imdat isteyen, yardım isteyen her ülkeye, hatta topluluklara ulaşmaya, onlara el uzatmaya çalıştığını anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Tarih, bunun sayısız örnekleriyle dolu. İşte biz, bu ruhu, bu özü, bu anlayışı, bugün de dış politikamızın temel bir ilkesi yapmak zorundayız. Şunu unutmayın değerli arkadaşlarım; barış, savaştan çok daha fazla bedel ister. Savaş, kolay olandır. Zor olan barıştır. Biz kolayın değil, zor olanın tarafındayız. Savaşın değil, barışın tarafındayız. Barış için ne bedel ödenmesi gerekiyorsa biz bunu ödedik, ödüyoruz ve ödeyeceğiz. Her an, her imkanımızla savaş için hazırız. Gerektiğinde de topraklarımızı korumak noktasında asla bir tereddüt içinde olmayız ama son ana kadar barış için mücadele eder, son ana kadar barışın tesisi için çabalarız ve çabalıyoruz. Bir kere şunu herkesin bilmesi gerekiyor.

Suriye'de yaşanan olaylara tavırsız, tepkisiz kalmak, bu olayları görmezden gelmek, bu olayların dışında kalmak asla ve asla mümkün değildir. Türkiye, yakın tarihte dış politikasında buna benzer tavırlar sergilemiştir. İsrail zulmüne, Filistin meselesine, Lübnan'daki olaylara, Irak'a, Afganistan'a topyekün Afrika'ya, Asya'ya, Balkan ülkelerindeki meselelere Türkiye maalesef uzak kalmayı tercih etmiştir. Ne yazık ki Türkiye, bu uzaklığın bedelini de çok ağır şekilde ödemiştir. Örneğin 1945 yılında Türkiye'ye sığınan Azeri kardeşlerimizin Stalin askerlerine teslim edilmesi tarihimize silinmesi zor acı bir hatıra olarak kazınmıştır.''

''Türkiye'nin geçmişte böyle bir dış politikayla ne kazandığı, ne kaybettiği sorgulanmalıdır''
Başbakan Erdoğan, Suriye'deki olaylara tepkisiz kalarak belki bugünü kurtarabileceklerini ama geleceğe, gelecek nesillere yeni acı hatıralar miras bırakmak istemediklerini belirterek, ''Bundan 50 yıl sonra Suriye'deki nesillerin 'Türkiye, zor zamanlarda bizim yanımızda değildi' duygusunu yaşamasını, bunu dillendirmelerini biz istemiyoruz. Geçmişte Türkiye'nin bu şekildeki duruşu da etraflıca sorgulanmalıdır. Gözünü kapatan, kapısının önünde yaşananlara kulağını tıkayan Türkiye'nin geçmişte böyle bir dış politikayla ne kazandığı, ne kaybettiği sorgulanmalıdır'' diye konuştu.

Bugün ihracatta kırılan rekorların geçmişte neden kırılamadığının ama bugün nasıl başarıldığının mutlaka iyi analiz edilmesi gerektiğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Akılsız cesareti de korkaklık da aynı derecede düşman üretir. Biz, bu bölgede ne akılsız cesaretiyle ne de korkaklıkla düşman üretmek niyetinde değiliz. Biz, ilkeli duruyoruz, net bir duruş sergiliyoruz, sadece haktan, sadece haklıdan yana tavır belirliyoruz. Bu noktada Suriye için başlatılan yardım kampanyasını uluslararası boyuta da taşıyarak, bu gönüllülük hareketini çoğaltmanızı sizlerden özellikle rica ediyorum.

Suriye'de artık kanlı, zalim, gayri meşru rejimin yolun sonuna geldiğine herkes inanıyor, bunu herkes görüyor, biliyor. Ne yazık ki Beşşar Esed daha ilk gün bizim uyarılarımızı yaptığımız anda adımlar atmak yerine, oyalamayı, şiddeti tercih etti. Esed, 2 yıl daha diktatörlük yapabilsin diye ne yazık ki 60 bin masum insan hayatını kaybetti. Ancak sonuç değişmeyecek, inanıyorum ki er ya da geç bu gayri meşru rejim yerini halkın iradesine halkın idaresine terk edecektir. İnşallah halkın talepleri tecelli ettiğinde Türkiye Suriye'nin yanında, Suriye ile kardeşçe, işbirliğini daha da ileri seviyelere taşıyacaktır.''

''İnsani değerleri esas alan diplomasimiz yalnızca komşularımız ve yakın çevremizle sınırlı değil''
Erdoğan, benzer bir tavrı Filistin davasında da gösterdiklerini, Filistin halkının 65 yıldır devam eden çilesine göz yummak, haksızlıklara sessiz kalmak yerine hak ve adaletin savunuculuğunu yaptıklarını ve yoğun çabaları neticesinde Filistin davasında 29 Kasım'da tarihi bir eşiğin aşıldığını bildirerek, Birleşmiş Milletler'de yapılan oylama sonunda Filistin'in ''üye olmayan gözlemci devlet statüsüne'' kavuştuğunu, bunun haklı davayı destekleyen herkes için bir zafer niteliğinde olduğunu söyledi.

''Biz Türkiye olarak, Filistin'in uluslararası alanda hak ettiği konuma erişebilmesi için çabalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz'' diyen Erdoğan, şunları ifade etti:

''Tam üye statüsüyle Filistin bayrağının BM'de dalgalanması için gerekenleri yapmaya devam edeceğiz. İnsani değerleri esas alan diplomasimiz yalnızca komşularımız ve yakın çevremizle sınırlı değil. Örneğin, bugün Somali'de Türkiye'nin önemli katkılarıyla başlatılan siyasi ve ekonomik kalkınma süreci emin adımlarla ilerliyor. Aynı anlayışla Arakan'daki insani duruma da yakın ilgi gösterdik. Bölgede uzun yıllar tam anlamıyla varoluş mücadelesi veren Rohingya Müslümanlarına yardım elini uzatmakla kalmayıp, orada yaşanan trajediyi tüm dünyanın gündemine taşıdık. İftiharla, ama aynı zamanda üzülerek de belirtmek isterim ki bizden başka Arakan'a giden, yardım elini uzatan hemen hemen olmadı. Bugün Türkiye'nin çabalarıyla Somali'dekine benzer şekilde Arakan'daki dram da uluslararası camiada akis bulmaya başladı. Henüz yeterli olmasa da geleceğe dönük bir umut ışığı yakıldı.

Türkiye ve Türk halkı olarak muhteşem bir medeniyetin mirasçılarıyız. Dayandığımız ve güç aldığımız medeniyetin temel unsurları hak, adalet, merhamet, dayanışma ve yardımseverlik gibi değerlerdir. Bu ilkeleri her alanda olduğu gibi dış politika uygulamalarımızda da gözetmek durumundayız. Esasen tarihi mirasımız bu değerlerin hayata geçirilmesinde en büyük güç kaynağımızdır. Siz değerli büyükelçilerimizden bu değerlerden beslenen bir vizyon ve perspektifle hareket etmenizi bekliyorum ve 2013 yılında da dış politikamızı hep birlikte daha ileri seviyelere taşıyacağımıza ve Türkiye'yi uluslararası alanda hak ettiği konuma getireceğimize inanıyorum.''

Başbakan Erdoğan, 7-8 ay sonra Buenos Aires'de 2020 Olimpiyatları ile ilgili nihai kararın verileceğini anımsatarak, büyükelçilerden bulundukları ülkelerdeki teknik komite liderlerini, o ülkelerdeki yetkilileri etkilemek noktasında yoğun bir çaba içinde olmalarını istedi. Aynı çabayı kendilerinin de göstereceğini belirten Başbakan Erdoğan, ''Bu çabayı artırarak 2020 Olimpiyatlarını ülkemize, İstanbulumuza kazandıralım istiyoruz. İnanıyorum ki 2020 Olimpiyatlarının Türkiye'ye kazandırılması, Türkiye'nin dünyadaki konumunu çok daha farklı bir yere taşıyacaktır. Bizim altyapı, üstyapı noktasında ciddi bir sıkıntımız yok, karar zaten lehte verilmesi halinde de atılması gereken adımlar noktasında, yapılması gerekenler noktasında bu adımları da rahat rahat atabilecek, bunları gerçekleştirebilecek güce sahibiz'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin büyükelçilerinin bölgesel ve küresel meselelerde görüşleri, fikirleri, kararları merak edilen, sorulan, dikkate alınan diplomatlar olması gerektiğini belirterek, ''Kalıpları aşmak zorundayız, ezberleri bozmak, alışkanlıkları değiştirmek zorundayız. Biz, tribünlerden seyreden değil, hadiselerin, meselelerin içinde yer alan, onları yöneten ve yönlendiren aktörler olmalıyız'' dedi.

Erdoğan, 5. Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Türk büyükelçilerine Ankara Palas'ta verilen akşam yemeğinde yaptığı konuşmada, Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısının uzaması dolayısıyla geciktiğini belirterek, katılımcılardan özür diledi.

''Büyükelçilerimizin her yıl bir araya gelerek böyle bir geniş kapsamlı durum tespitinde bulunmaları, istişareler yapmaları, gerçekten gerek ülkemizin geleceğe bakışını, hazırlıklarını, atacakları adım noktasında, veyahut da sorumluluğunuz altında bulunan farklı ülkelerle ilişkiler noktasında bizimde çok daha acil kararlar almamızı sağlıyor'' diyen Erdoğan, çalışmaları devam ettireceklerini söyledi.

Erdoğan, bu konferansları geleneksel hale getiren Dışişleri Bakanlığı'nı, Bakan ve ekibini tebrik ettiğini dile getirerek, bu konuyla ilgili verimliliğin artarak devam edeceğine inandığını bildirdi.

Oldukça zorlu bir yılın geride bırakıldığına değinen Erdoğan, ''Yeni umutlarla yeni hedeflerle ve yeni bir heyecanla 2013'e başladık'' diye konuştu.

Erdoğan, 2012'nin özellikle bölgede, yakın coğrafyada yaşanan sıkıntılar nedeniyle zorlu bir yıl olduğunu belirterek, yaptıkları çalışmalara ilişkin bilgi verdi.

Başbakan Erdoğan, 10 yıl önce hükümet görevini devralırken ekonomi, iç politika ve dış politikanın tam bir uyum, tam bir koordinasyon içinde yürütülmesini, birbiriyle paralel şekilde ilerletilmesini öngördüklerini ve bunun vaadlerinden biri olduğunu hatırlattı.

''On yılda bu üç alanda büyük ilerlemeler kaydettik''

Bu üç ayaktan birindeki aksamanın diğerlerini de etkileyeceğini bilerek yola çıktıklarını vurgulayan Erdoğan, her üç alanı da eş zamanlı, paralel olarak güçlendirmenin mücadelesi içinde bulunduklarını söyledi.

Erdoğan, şöyle devam etti:
''İçeride gerçekleştirdiğimiz demokratikleşme reformlar, ekonomiyi ve dış politikamızı; güçlü ekonomi, iç ve dış politikamızı; aktif dış politikamız ekonomi ve iç politikayı doğrudan ve olumlu şekilde etkiledi. On yılda bu üç alanda büyük ilerlemeler kaydettik. Büyük reformlar gerçekleştirmekle kalmadık, aynı zamanda her üç alanda da dünyada ilgi çeken, ilgiyle izlenen, takdirleri üzerinde toplayan bir ülke konumuna yükseldik. Bakın şu anda başta büyük ekonomiler olmak üzere tüm dünya küresel krizin etkilerini ağır şekilde hissediyor. Küresel kriz ekonomik boyuta sıkışıp kalmıyor. Ekonomiyle birlikte bu ülkelerde iç siyaseti ve dış siyaseti de yeniden şekillendiriyor. Ekonomik krizin ağır seyrettiği ülkelerde iç siyasette ağır bir istikrarsızlık sinyalleri alınmaya başlandı. Bunu sosyal politikalarda görüyoruz, sosyal harcamalarda yapılan kesintiler, bu ülkelerin kendi vatandaşlarında meydana getirdiği huzursuzlukta çok açık net, sizler de görüyorsunuz, bizler de görüyoruz. Birçok tedirginlikler görüyoruz bu ülkelerde ve artık kitlesel eylemler buralarda yaygınlaşıyor.''

Bunların yanında bazı ülkelerin ekonomik krizin etkisiyle uluslararası operasyonlarında, uluslararası girişimlerinde hatta uluslararası ilişkilerinde tasarrufa gitmeye başladıklarını dile getiren Erdoğan, ''Dünyada bu olumsuzluklar yaşanırken biz tam aksine, son derece olumlu bir seyir izliyoruz. 2012 yılını önceki 9 yıl gibi ekonomide yine rekor seviyelerde kapattık'' ifadesini kullandı.

Enflasyon, işsizlik, faizler ve yatırım harcamalarında tarihin en önemli seviyelerinin yakalandığını belirten Erdoğan, ihracat rakamlarına bakıldığında 2012'nin 152 milyar dolarla kapatıldığını söyledi. Bu rakamın 2002 yılında 36 milyar dolar olduğuna işaret eden Erdoğan, ''36 milyar dolardan böyle bir rakama geliş, herhalde durduğumuz, oturduğumuz yerde olmadı. Hep birlikte yapmış olduğumuz gayretli çalışmalarla bunu yakalamış olduk'' dedi.

''Dış politikada 10 yıl boyunca sizlerle birlikte ezberleri bozduk''
Başbakan Erdoğan, krizden en çok etkilenen Avrupa pazarının Türkiye'nin en büyük ihracat pazarı olduğuna değinerek, böyle olduğu halde hem ürünleri hem ülkeleri çeşitlendirdiklerini ve bu daralmadan Türkiye'nin etkilenmediğini belirtti. Ekonomi ve iç politikada reform sürecini hız kesmeden devam ettireceklerini dile getiren Erdoğan, ekonomi ve iç politikadaki bu sürecin dış politikaya yansıyacağını ancak dış politikanın içerideki vizyonla daha aktif bir hale ulaştırılmasının hayati bir önem arz ettiğini, bu konuda büyükelçilerin üzerinde çok önemli bir görev olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu:

''Dış politikada 10 yıl boyunca sizlerle birlikte ezberleri bozduk. Önümüzdeki dönemde de ezber bozan bir yaklaşımla hareket etmek zorundayız. Yani, statükocu bir dış politika anlayışıyla bir yere varmamız mümkün değil. Bir defa bunu değiştirmemiz şart. Aktif bir dış politikanın en başta aktif büyükelçiler sayesinde icra edilebileceği hepinizin malumudur. Bir kere her bir büyükelçimiz, yaşantısıyla kararlarıyla temsil faaliyetleriyle icraatlarıyla en önemlisi de vizyonuyla çok büyük bir ülkeyi, büyük bir milleti temsil etiğinin tam şuurunda olmalıdır. Dün, bir Dışışleri Bakanı ziyaretime geldi ve büyükelçim de yanımdaydı. Dedi ki, 'Ben iki büyükelçiyi ailece ziyaret ettim, bir tanesi de sizin büyükelçiniz' dedi. İşte, bizim için gurur budur. Dedim ki 'O zaman siz aile oldunuz' dedim. 'Evet, biz zaten aileyiz' dedi. Mesele, bunu sağlayabilmek. Yani ailece o ülkenin dışişleri bakanıyla gidip gelebiliyorsak, o ülkenin dışişleri bakanı bizim büyükelçimizin evine gelebiliyorsa, geliyorsa biz orada bu işi başardık demektir. Ondan sonra siz, dışişleri bakanına bir telefon açabiliyorsanız, dışişleri bakanı sizinle telefonlarla bu diplomatik ilişkiyi sürdürebiliyorsa, orada bu işi çözdük demektir. Ben, tüm dışişleri bakanlarımın bu kabiliyette, bu inançta, bu anlayışta olduğunu biliyorum ama bu heyecanı 2013'e farklı bir şekilde taşımamızın da gereğine inanıyorum. sizler zaten bulunduğunuz ülkelerde büyük bir ülkenin ve büyük bir milletin temsilcileri olarak bugüne kadar faaliyetlerinizi başarıyla sürdürdünüz. Ancak bu büyük vizyonun bu aşamadan itibaren süreçlere de tam olarak yansıtılması bizim de milletimizin de en büyük arzusudur.''

''Türkiye, bir Avrupa ülkesi olduğu kadar bir Asya ve Afrika ülkesidir''

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin iddia sahibi bir ülke olduğuna işaret ederek, her ülkenin Türkiye'nin iddia ve hedeflerinin arkasında güçlü bir milli irade, güçlü bir devlet olduğunun farkında olması gerektiğini söyledi.

''Sahip olduğumuz güç asla ve asla kontrolsüz, dengesiz, saman alevi gibi gelip geçici bir güç değildir'' diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bunu göstermeliyiz, çünkü biz gücümüzü tarihten alıyoruz. Medeniyet birikimimizden alıyoruz. Bunun yanında gücümüzü istikrarlı şekilde büyüyen bir ekonomiden, reformist, dinamik bir iç siyasetten alıyoruz. Bir kere şunu herkes, her ülke bilmeli. Türkiye, Balkan coğrafyasını, Balkan halklarını ve Balkan politikalarını çok iyi bilen, tanıyan Balkanları yaşamış ve halen yaşayan bir ülkedir. Aynı bilgi ve donanım Orta Doğu için geçerlidir, Kafkasya için geçerlidir, Asya, Kuzey Afrika, tüm Afrika kıtası için geçerlidir. Türkiye, bir Avrupa ülkesi olduğu kadar bir Asya ve Afrika ülkesidir de. Biz, bu geniş coğrafyanın medeniyet birikiminden istifade ediyoruz. Bu büyük coğrafyada idareci olarak bulunmuş olmanın tecrübesinden hep birlikte istifade ediyoruz. Bu geniş bölgenin halklarıyla kardeşlik hukukunu taşımanın ayrıcalığını taşıyoruz. Bizim, dış politikada işte bu birikim ve tecrübeyi mutlaka ve mutlaka avantaja dönüştürmemiz gerekiyor.

Biz, asla küçük düşünemeyiz. Biz, büyük düşünmeye mecburuz, büyük düşünürsek zaferler ardı ardına gelir ama küçük düşünürsek gelir gideriz. Bizim büyükelçilerimiz bulundukları ülkelerde bizim girişimcilerimizin, yatırımcılarımızın, oradaki insanlarımızın, oraya gelen vatandaşlarımızın mutlaka yanında, önünde olmalılar. Bizim büyükelçilerimiz bölgesel ve küresel meselelerde görüşleri, fikirleri, kararları mutlaka ama mutlaka merak edilen, sorulan, dikkate alınan diplomatlar olmalı ve kalıpları aşmak zorundayız, ezberleri bozmak, alışkanlıkları değiştirmek zorundayız. Biz, tribünlerden seyreden değil, hadiselerin, meselelerin içinde yer alan, onları yöneten ve yönlendiren aktörler olmalıyız.''
Sıradaki Haber
Mobil Sayfaya Dön
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.