Piramit Haber

Haftanın Filmleri...

Kültür-Sanat

Bu hafta dördü yerli, üçü yabancı yedi film vizyona girdi. Orkan Şancı, filmleri değerlendirdi.

“JACK REACHER: ASLA GERİ DÖNME”
İSMİ MANİDAR..
Gerçekten de, filmin ismi manidar değil mi? Fena bulunmayan Christopher McQuarrie imzalı “Jack Reacher” bir kitap uyarlamasıydı ve sevenleri vardı. Oysa seriye dönüşen o yayınlardaki iri, uzun boylu ve sarı saçlı eski askerin yerine karşımıza neredeyse tam zıttı Tom Cruise’un çıkması herkesi şaşırtmıştı. Ama evetti, sırf Tom Crusie ismini afişte gördüğü için bu filme gidecek kitleler vardı. Öyle de oldu. Film de bir aksiyon şaheserinden ziyade iyi çekilmiş bir TV polisiyesi kontenjanından geçer not aldı. Ama Jack Reacher’ın ille de geri dönmesi gerekli miydi? Kitap serisinin hayranları zaten ilk filmi görünce şok geçirmişken bu filmin devamının yapılmasında, aksiyon sineması pastasından Cruise adı sayesinde pay kapma dışında ne gibi bir dert olabilir?



Cruise’un yönetmen olarak bu kez eski kankası, yılların sinemacısı Edward Zwick’i oturtması da aslında tersine bir bakışla “güven eksikliği”den kaynaklı olabilir. En nihayetinde perdede kötü adamları döven bir adet Tom Cruise var ve kendisi Mission Impossible’ın Ethan Hunt’ıyla “Jason Bourne” arası bir yorumla zihinlere sirayet etmeye çalışıyor. 

“İKİMİZİN YERİNE”

SEN ŞARKINI SÖYLE..

Tarkan’ın güzide ve kaside eseri “İkimizin Yerine”den giriş yapabilirdim ama televizyon tarihimizin yüksek zeka içeren ender işlerinden “Ezel”de de imzası olan Pınar Bulut’un senaryoyu yazdığını görünce toparladım birden. 1997’de çektiği “Karışık Pizza”dan bu yana uzun metraj anlamında pek sesi soluğu çıkmayan Umur Turagay’ın dönüşü de mühim elbette ama asıl dönüş, Nejat İşler’e ait. Geçirdiği ağır rahatsızlıktan sonra sağlığına kavuşmuş görünen aktör, yine, ve anlamadığımız bir biçimde, oyunculuğu sanki çok basitmiş gibi gösteren bir performansla karşımızda ki bu, takdir edersiniz ki doğal yetenek gerektiren bir durum. İşler, her rolü o kadar iyi oynuyor ki, basit görünüyor. Serenay Sarıkaya’nın da bildiğimiz kadarıyla beyazperdedeki ilk başrolü bu film. Bu notları aktardıktan sonra filmin, televizyonlarda her gün izlediğiniz drama’lardan haliyle bir gömlek üstün olduğunu, ama malesef benzerlikler de taşıdığını söylemek boynumuzun borcu. Bir kasabada yaşayan Çiçek kızımız ile yaşça büyük edebiyat öğretmeni Doğan arasında imkansız görünen aşkı, bir de her zaman oynadığı karakterle karşımıza çıkan Zerrin Tekindor’daki “anne”nin gözüyle izleyin bakalım. Sorunlar nasıl da kat be kat artıveriyor. Aşkın yazgısı acı mıdır, bilinmez ama galiba sadece o zamanlar bellekte aşk olarak kalıyor.

“ORTAOKUL: HAYATIMIN EN KÖTÜ GÜNÜ”

SIKICI DÖNEMLERİ HATIRLAMAK İSTEYEN?..

Ortaokul hayatından sıkılan Rafe ve Leo iki zeki gençtir ama farklılık yaratmaya çalışalım derken başlarına olmadık olaylar gelir. Steve Carr’ın çektiği film kötü değil ama izlemezseniz çok şey kaybetmezsiniz.

“RÜYA”

DERVİŞ SABRI..

Adana Film Festivali’nin en beğenilen işlerinden biri, Derviş Zaim’in yeni filmi “Rüya” oldu. 
Usta sinemacı bu kez farklı dinlerde de kendine yer bulmuş, yüzlerce yıl boyunca uyuyan 7 kişiden ismini alan “Yedi Uyuyanlar Menkıbesi”nden esinlenmiş. O efsaneden esinlenen Sine ise, farklı bir cami modeli tasarlayan bir mimar. Sonra uykusuzluk başlıyor. Bir sağlık merkezine tedavi görmek için yatıyor. Rüya görüyor. Uyanışında farklı evrelere giriyor ve bu evreler farklı karakterlerde vücut buluyor. İçine girilmesi zor ama yan okumaları teşvik etmesi bakımından kışkırtıcı bir iş. Adana’dan ödülle dönen Gizem Erdem’in yanı sıra Dilşat Bozyiğit ve Mehmet Ali Nuroğlu’nun başarılı performansı da övülüyor. Zaim’in tek bir kadından dört karakter çıkarttığı anlatımının keyfine ise en fazla sabırlı seyircinin varacağı muhakkak. 

“EN SÜPER KAHRAMANLAR”

ÇOCUKLARI EVLİLİKTEN SOĞUTABİLİR!..

Pixar ve rakipleri işin içinde olmayınca animasyon yapımlarda kalite belirgin biçimde düşüyor ne yazık ki. ABD-G.Kore ortak yapımı “En Süper Kahramanlar” da onca emeğe rağmen size fazla bir eğlence vaat etmiyor. Ortada sihirli bir yüzük var. Sam ve Oscar, güzel Sue’ya evlilik teklifini bu yüzükle ederlerse kesin kabul edeceğini düşünüyor. Sonra iyi olan karakter yani Sam, kötücül Oscar’a karşı işbirliği için robottan süper kahramanları yanına alıyor vs.. Evlilik, yüzük üzerinden kötü-iyi ayrımını anlatma fikri bir yere kadar tamam olsa da filmin hitap ettiği küçük seyircilerin o yaşlarda daha önemli hayalleri olmalı. 

“DEFNE’NİN BİR MEVSİMİ”

TEK FİLME NE KADARI SIĞAR?..

Çok karışık bir konusu olması korkutabilir sizi. Uzun uzun anlatmayalım. 1980 yazında Antakya’da, Suriye sınırının hemen yanıbaşında bir kasabadayız. Defne güzel bir kızdır ve tahmin edeceğiniz gibi ona gönlünü kaptıranlar vardır. Ne var ki, topu topu üç kişilik bir aşk üçgeni olsa da olay akışı İstanbul ve Suudi Arabistan’ı da kapsayacak biçimde genişleyince seyirci açısından takibi zor bir hale dönüşebilir. Ayrıca genç kızın tek bir mevsimine bunca olayı sığdırmaya çalışmak da cesaret işi. Zira 1980 yazının sonra Eylül vardır. Yönetmen Mehmet Öztürk’ün ve görüntü yönetmeni Feza Çaldıran’ın “kalite” diye bağıran planları hoş. Proje danışmanlığını Ercan Kesal’ın yapmış olması da umut verici. 

“İLLET”


ÇOK FARKLI BİR KONU..

Şu kadarını söyleyelim: Filmdeki karakterlerden biri, intikam için Cinler aleminden “ateist” bir cin’le anlaşma yapıyor. Seçim sizin.
Sıradaki Haber
Mobil Sayfaya Dön
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.