Piramit Haber

Genç Yazar Gizem Kayahan: Yazmak İçin Yaşarım!

Kültür-Sanat

1993 yılında gözlerini dünyaya açan Gizem 2010 yılında henüz 17 yaşında çıkardığı Denizin Külleri’yle Türkiye Edebiyatına Türkiye'nin en genç yazarlarından biri ünvanını alarak güzel satırlar arasında okurlarını yolculuğa çıkarıyor. Birinci baskı 2010, ikinci baskı 2011, üçüncü baskısı 2012 yılında, üç baskıyla raflarda hala yerini alan Denizin Külleriyle başarısını kanıtlamış oluyor. İkinci kitabı olan "Sensizlik Esiyor Yüreğimde" raflarda yerini çoktan aldı bile...

"Okumak bir insanı doldurur, insanlarla konuşmak hazırlar, yazmak ise olgunlaştırır." FRANCIS BACON

Duyguların kalpten taşarak parmak uçlarında hayat bulan mucize sözcüklerin dışa vurumudur yazmak. Sessiz sözcüklerin sesli çığlıkları... Sevinçlerin, kahkahaların, ağlayışların... Yazmak yetenek işidir. Yazmak bir sanat işidir. "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir."diyor M.Kemal Atatürk. Sanata ve sanatçıya değer veren biri olarak ayaklarım sanata değer vermiş ve bu yolda devam eden yazar Gizem Kayahan'la İstanbul Kadıköy sahilinde gerçekleştirdiğimiz sohbetle şahlanıyor...

Başarısına başarı ekleyen sevgili Gizem'le hoş bir sohbet: Genç yaşta yazar kimliğine sahip olmak herkesin yapabileceği bir durum değil... İlk kitabınız olan "Denizin Küllleri" romanınız raflarda yerini aldığı ilk gün ne hissetiniz?

Yazarken benim aklımda bastırmak yayınlatmak fikri yoktu, asla bunun için yazmadım, tamamen kendim için hobi olarak yaptığım bir şeydi bu ... Basım sürecinden haberim olmadı. Ailemin bana yapmış olduğu bir süprizdi. Bir gün annem aradı ve kitabımın basılacağını söyledi, o an inanamadım. O zamana kadar inanılmaz hayaller kuruyor kendimi inanılmaz yerlere koyuyorum ama bunu hiç hayal etmedim. Neden hayal etmediğimi de bilmiyorum...İlk basıldığı gün ve elime aldığım ilk gün hala inanamıyordum. Romanlarım okunduğu zaman kendime pay çıkarmıyorum çünkü insan romanı okuyabilir ama yazarı okumak zorunda değil.

İlk imza gününüz ne zaman olmuştu? Ankara'daydı. Nisan Mayıs ayıydı kimse gelmedi. Ama hiç üzülmedim çünkü bir yerden başlamak gerekirdi. ilk imza günümde Ankara'da olmak benim için gurur vericiydi. Oturdum bir başka yazarla tanıştım tabi o zaman eski yayınevimdeydi. İkinci Kocaeli Kitap Fuarında oldu. Orada dört kitap imzaladım.

İNSANLAR YAZARLARI ÇOK KAZANIR SANIRLAR EVET ÇOK KAZANIRLAR FAKAT KAZANDIKLARI EN BÜYÜK ŞEY OKURLARIDIR!

Şu ana kadar sizi şaşırtan bir durumla karşılaştınız mı hiç? Kitabı 17 yaşında yazdım ve yazdığım roman aşk temalı. İmzaya gelecekleri kendi yaş grubum ve üniversite öğrencileri olur diye düşünmüştüm hep ama ikinci imza günüm olan Kocaeli Kitap Fuarında imzaya gelen dört kişi de olgun, belli bir yaş grubunda olan insanlardı. O gün çok duygulandım. Ve gerçekten çok şaşırdım...

Yemekten kalktığımı, uykudan kalktığımı, dışarıda arkadaşlarla sohbet ederken bir dakika deyip elime kağıt kalem alıp satırlar arasında kaybolduğum anları iyi biliyorum. Ben yazmayı seviyorum...Özellikle yazar olan her insanın bunun maddi yanından daha çok manevi olarak yaptığı bilincindeyim. Yazar olmak maddi olarak biçimlendirilemez ve ölçülemez.

Kitap çıkarmak düşüncesi baştan beri hep var mıydı yoksa ? Bir gün yazar olacağınızı hiç düşünmüş müydünüz?

Bunu hiç düşünmedim. Babam öğrendi ve bir gün bana "ne yazıyorsun kızım?" diye sorduğunda roman yazıyorum diyemiyorum. Satır aralarımda bilmediğim medeniyetlere yolculuk yaparken rotamı çizerken büyülü rüyalarımın yolculuk serüvenine, o gün ilk defa birisi yani babam şahit olmuştu buna. yazmak benim hep vazgeçilmezim oldu. Çok sevdiğim bir yazar marguarite duras şöyle söylüyor "ben insanların neden yazdığını ve neden yazmadığını hiç anlayamayacağım. " Yazmak nasıl birşey bunu yazamam. Yazmanın tarifini yapmayı hep deniyorum ama hiç yeterli gelmiyor.

Kitap çıkarmak düşüncem olmadığı gibi yazar olacağımı da hiç düşünmedim. Hatta ikinci romanımda bölüm altlarında yılları yazarken 2025’ten başlamıştım. Bir gün otuz yaşıma gelir basılırsa uygun olsun diye düşünmüştüm. Daha sonra Denizin Külleri’nin basılmasıyla birlikte ikinci romanım da baskıya girerken yılları 2011 olarak değiştirirken kendi kendime Allah’ım değiştiriyorum tarihleri dediğimde aslında geleceğin çok uzak olmadığını bugün istersek eğer; her şeyi başarabileceğimizi düşünmüştüm. Bu yüzden inanmak başarmanın yarısıdır...Ve ben o gün ilk kez inandım...Ben kendimi hala yazar olarak görmüyorum, Yazar, kavramının içi artık öyle çok boşaldı ki, insanlara ‘yazar’ım dediğimde çoğu inanmıyor veya kendilerinin de yazar olduğunu söylüyor sırf sosyal medyada bir şeyler yazdıkları için oysa yazar olmak kavramı bundan daha ağır ve değerli bu sebeple yazar oldum bitti diyemiyorum. Hergün yeni başlangıç yeni birşeyler öğreniyor insan ve bu süreç benim için asla bitmeyecek.

İyi bir roman sizce nedir, nasıl olmalıdır? Kitap bittikten sonra kapattığınız zaman acaba şimdi ne olacak sorusunu sordurabilen, okuyucuyu hayal dünyasında yolculuğa çıkarabilen roman iyidir, uyku getirsin diye okunan değil, uyku kaçıran romanlar niteliklidir.

KENDİ KENDİME BU HAYALİ ÖDÜLLENDİRMELİYİM DEDİM VE YAZMAYA BAŞLADIM! İkinci kitabınız olan "Sensizlik Esiyor Yüreğimde " kitabınızda polisiye yazmayı tercih etmenizin bir sebebi var mıydı? Bu benim tercihim değil. aman şunu yazayım diye söylemem. O bir anda gelişen bir durum. Bu roman benim çocukluğumdan beri içinde olduğum bir oyun. Çocukluğumdan beri kurduğum bir hayal. Bir gece yatacağım yine aklımda bu hikaye var. Bir baktım hayalin göbeğindeyim. Kendi kendime bu hayalimi ödüllendireyim dedim ve yazmaya başladım.

"Sensizlik Esiyor Yüreğimde" adlı ikinci kitabınız Amerika'da geçiyor. Yazma serüveni araştırma dönemi zor ve yorucu bir süreç olsa gerek. Sizin açınızdan zorlukları nelerdi ?

Denizin külleri de İngiltere de geçiyor 19.yy'da. İngiltere'ye gittim fakat romanım bittikten sonra dil kursu için. Araştırma dönemi daha zorlu geçiyor benim için. Mesela Nisan ayını yazıyorum. O noktada şunu soruyorum acaba Nisan ayında hava nasıl? Şimdi öyle birşey yazarım öyle sıcaktır ki derim bir bakarsınız o ayda kar yağıyordur Amerika'da. Beni tatmin etmeyen noktalar elbette oluyor. Mesela yazar diyor ki park var ve parkın içerisinde ağaç var. Belki ağacın orada kuş var, orada olsam sayfalarca tasvir edebileceğim sesler, manzaralar var ama uzaktayım bazen biraz sığ kaldığını hissediyorum bu yüzden kelimelerimin. Ama değişik şeyler denemeyi seviyorum. Zaman zaman tasvirlerimde geri çekiyorum kendimi. Duygusal tasvir yapıyorum. Mesela bank var diyorum bankın rengini okuyucuya bırakıyorum. İstiyorum ki okuyucu bankı kendi şekillendirsin kendi rengini o versin. Roman çeşitleniyor aslında... Romanı ben değil okuyucu yazıyor .

SİYASETİN YÜKÜ AĞIR BEN BUNU İSTEMEM! Siyaset Bilimi Ve Uluslararası İlişkilerle aranız nasıl ? Bu bölümü seçmenizde ki etken neydi? Siyasette hayatın vazgeçilmez bir parçası... Bu parçadan kopamadığınız için mi böyle bir tercihte bulundunuz?

Tek tercih yaptım. Üç Üniversite yazdım. Hayatımda en zevk aldığım şeylerden biridir hayatı yorumlamak. Bazı anlar olur ki minübüste giderken yanında ki kadının nereye gittiğini merak ederim. Ya da ne düşündüğünü kendi çapımda içsellleştiririm. Derdi mi var işi mi var. Bir kadının ayakkabısından çok nereye gittiğiyle ilgileniyorum... Siyaset bölümünde bir meslek düşünmüyorum. Siyasetin yükü ağır ve ben bunu istemem. Bir kafeye gidip kahve içemedikten sonra... Her an resmi dolaşmak istemiyorum. Bakkala gitmek istiyorum sokakta istediğim gibi giyinmek istiyorum. Eleştirisel bir gözle bakıyorum hayata ve bunu geliştirmek farklı pencereler eklemek istiyorum bakış açıma. Siyaset eleştirisel bir gözle hayata bakmamda bir etken.

Şunu demek yanlış olmaz o zaman hayattan tat alma ve onu yorumlamaktan vazgeçemiyorsunuz... Kesinlikle. Bir kere tesadüf diye birşey yoktur. Ben burada oturuyorsam bunun bir amacı ve bir nedeni vardır. Herkesin bir amacı var ve bunlar irdelenmeli, yazılmalı. Onlarca hikaye geçiyor her gün yanımdan ve hiçbirini bilmiyorum aslında, bu beni üzüyor, daha çok şey görmeliyim ve daha çok şey öğrenmeliyim diye düşünüyorum. Zaman zaman oturup saatlerce bir liraya peçete satan bir adamı izliyorum.

Üçüncü romanınızı Eylül sonu gibi bitireceğinizi söylemişsiniz bir röportajda. Bununla ilgili son gelişmeler neler? Yakın bir zamanda raflarda görebiliriz diyebilir miyiz artık?

Romanım bitti. Yani şöyle; son halini aldı. Yayınevine göndereceğim. Bundan sonraki süreci zaman gösterecek. Aslında hayatınızın ve hayattakilerin filmlerini döküyorsunuz yazma serüvenine. Her bir yarattığınız karakterin sahibi siz oluyor ağladığı zaman ağlıyor güldüğü zaman gülüyorsunuz. Aslında onlarla bir bütün oluyorsunuz... Sonra yazdıklarınızın arasından insanlar kendi hayatlarından bir şeyler çıkartıyorlar. İki kitabınız çıktı ve üçüncüsü yolda bu da aslında doğru yolda ve iyi birşeyler yaptığınızın örneğini teşkil ediyor. Sormadan geçemeyeceğim yazılanların okunması için sizce gerekli olan nedir?

Çok güzel bir soru. Romanlarım saf duygular içeriyor. En cesur romanlardan biri bence mesela Denizin Külleri. Duygular çok açık şekilde yazılmış durumda. Herkeste olan duygular ama kimsenin dışa vurmadığı duygular ve bu yüzden okunuyor. İçinizde hissettiğiniz şeyler var. Mesela burada oturduğumuz paylaştığımız her duygu romanda da var. İnsanlar duygularını dışarı vurmaktan korkuyor. Duygusal romanların okunma sebebi de bence bu, insanlar kendilerini buluyor kelimelerde ve kendi hayatlarını paylaşıyorlar okuduklarıyla.

"Başarı azim gerektirir, azim ise irade.Bazı hedefler, başarısız olmaya da değer. Gerçek başarı, başarısız olma korkusunu yenebilmektir." diyor Sweenweney. Hiç yazma süreciniz boyunca başarısız olma duygusuna kapıldığınız anlar oldu mu? Endişeleriniz, korkularınız...

Yazmak büyük bir özgürlük okunuyor olmak büyük bir ket büyük bir ağırlık ve sorumluluk. Endişelerim tabi ki var, bu hatalarımı görmek ve eksiklerimi gidermem için gerekli olan bir şey ancak bu yazamayacağım veya başarısız olamayacağım kaygısı değil, nasıl daha iyi olabilirim sorusunu içinde barındıran bir endişe.

Yazmak sizce bir yetenek midir? İlham bana gelmez, ilham bulunması gereken birşey. Düşüncelerinizle hislerinizle getiremezsiniz onu, düşüncelerinizde, hislerinizde bulursunuz, yetenek biraz burada devreye giriyor bence. Herkes yazabilir ama iyi yazmak, nitelikli yazmak yetenek ve özverinin sentezi.

SİZ SANATA DEĞER VERMİYORSANIZ SANATIN SİZE DEĞER VERMESİNİ BEKLEMEK SÖZ KONUSU OLAMAZ! Türkiye'de yazar olmanın artı ve eksileri nedir sizce? Yeteri kadar sanata değer verildiğini düşünüyor musunuz?

Aslında herkes aynı şeyi söyleyecektir sanata değer tam anlamıyla verilmiyor malesef. Aslında sanatında yeteri kadar insana değer vermediğini düşünüyorum. Aynı şeyi ben de yapıyor olabilirim ama umuyorum zamanla kendimi geliştirerek insanlara, toplumlara ve sorunlara daha fazla eğilebileceğim.

Eskilere bakıyorum resimlere, romanlara, şarkılara. İnsanlar daha iyi yansıtılmış. Siz sanata değer vermiyorsanız sanatın size değer vermesini beklemek söz konusu olamaz. Bir şiir kitabı alıyorsunuz insanlar roman diyor. Kavramlar net değil. Korsan kitap neden var neden engellenmiyor. Havuzda küçücük bir delik varsa tüm havuz boşalır... bu gibi sorunlar halledilmedikçe, karşılıklı olarak iki tarafın birbirine sayg göstermesini beklemek biraz boş.

"Yazana zorluk vermeyen yazı, okuyana da zevk vermez. "diyor Samuel Johnson. Yazı yazmanın sizin açınızdan tarifi nedir? Bir annenin doğum sancısı kadar sancılı bir şey mi yoksa bir çocuğun gülüşü kadar sıcak mı...?

Çok güzel bir soru. Yazım süreci çok keyifli. Sancılı olan dönem basım ve yayın dönemi bence. Ama elbette yazım sürecinin de kendine ait zorlukları var; bazen 3 sayfa yazıyor 10 sayfa siliyorsunuz ama ben öyle çok keyif alıyorum ki bu işten, zorlukları aşıyor, önemsemiyorum.

Türkiye de romana bakış açısına değinecek olursak neler söylemek istersiniz? Türkiye'de genellikle roman okumak cvlerde hobileriniz bölümüne yazdığınız bir kavram olarak kalıyor hayatta. Bir roman hobi değil bir ihtiyaç olmalı. Tıpkı yemek yemek gibi. Kitap için yatmadan önce uykum gelsin, diye okuyorum diyoruz oysa uykularımızı kaçırmalı hikayeler, okunanlar düşüncelerimizde önemli yerlere konulmalı.

Hayatta her şeyi hissederek yaşamayı seven ve insan analizleri de yapmayı seven ve kendini bundan alıkoyamayan biri var karşımda hissediyorum yanılıyor muyum?

Doğru hissediyorsunuz ve doğru bir tespit. Yaşamayı çok seviyorum. Ve her bir yaşam onlarca hayat sunuyor bana...

YAZMAK İÇİN YAŞARIM ! "Yaşadıklarınızı yazmak mı? Yazmak için yaşamak mı?" diye sorsam cevabınız ne olur?

Yazmak için yaşarım.. Tatmadığım bir hissi yazmak istemem. Gelirim bu anı yaşarım ve yazarım. Ben buraya geldim yazayım demem yazmak için buraya gelirim.

PEK ÇOK GİZEM VAR VE HİÇBİRİ BEN DEĞİL. AMA HEPSİ BEN! Gizem kayahan'ı anlatmak isteseniz üç cümleyle nasıl tanımlardınız?

Üç cümleyle ben... Ben kendimi anlatmakta sıkıntı yaşıyorum. Benim bir defterim var yüz maddede ben diye, zaman zaman yazıyorum yaşadıklarım sonucu kendimi tahlil edip. İnsanı kendisini tanımlaması çok zor. Çünkü tek başınızaysınız iyi şeylerinizi görebiliyor kötü yanlarınızı görmek istemeyebiliyorsunuz. Yerine göre davranan biriyim diyebilirim, tam diyorum; işte Gizem bu, ertesi gün bir bakmışım bir başka ben görüyorum içimde. Pek çok gizem var ve hiçbiri ben değil. Ama hepsi ben...

Şüphesiz ki okuyucuyla yazar arasındaki ilişki yadsınamayacak bir gerçek. Yazar kaynağını ve gücünü okuyucusundan alır... Okuyucularınızla aranızdaki bağa değinecek olursanız neler söylemek istersiniz? Olumlu tepkiler kadar olumsuz tepkiler aldığınız oldu mu hiç?

Yazarı yazar yapan okuyucudur. Kötü bir eleştiri almadım, diyebilirim ve tabi ki bu beni çok mutlu ediyor. Ayşenur Yazıcı , Uğur Dündar gibi Türkiye'nin önemli yazarlarından yorumlar aldım bunlar beni onurlandırdı, şevk verdi. . Okuyucuyla aram iyi çünkü bende bir zamanlar saf bir okuyucuydum bu sebeple imza günleri, söyleşi gibi etkinlikleri iple çekiyorum.

"ROMAN BİTEREK BAŞLIYOR..." VE ELBETTE "BİR ÖLÜNÜN HAYATI" ADIYLA YAZAR GİZEM KAYAHAN ÜÇÜNCÜ ROMANIYLA RAFLARDA YERİNİ ALMAYA HAZIRLANIYOR! Bir gün çok üzgünüm moralim bozuk. Normalde karamsar bir yapıya sahip değilimdir ama duygularımdan da kaçmam hiç, ağlamam gerekiyorsa ağlarım, kızmam gerekiyorsa kızarım. O gün içinde bulunduğum ruh haliyle beraber ben olmasaydım hayat nasıl olurdu, sevdiklerim ne yapardı bilmek istedim ve üçüncü romanıma başladım.
Roman biterek başlıyor aslında... ve son bölümüne aşığım diyebilirim...

Son olarak Cenap Şehabettin dediği gibi "Çok yazan değil, güzel yazan yaşar." Güzel yazılarınızda ömür boyu hayat bulmak dileğiyle... Teşekkürler...

Sahip olduklarım göstermek için değil şükretmek için... O yüzden sahip olduğum her şeye şükrediyorum...

Röportaj: HABİBE DEMİROĞLU

Yorumlar (3)

Abdullah Feray 10 Yıl Önce

türkiyenin en genç yazarı ünvanını şu an dilek durdu omuzlamiş bulunmaktadir. sakaryanın karasu ilçesinde imza günü oldu haberiniz yok sanırım.

Hanife 6 Yıl Önce

Umarım kitap fuarında buluşuruz.

Şerafettin ergül 6 Yıl Önce

Kocaeli kitap fuarında buluşma dileğiyle

Sıradaki Haber
Mobil Sayfaya Dön
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.