Piramit Haber

Spermler tehlikede mi? İşte Cepteki Tehlike...

Bilim & Teknoloji

Bu haber, sizin ve çocuklarınızın hayatını kurtarabilir Yeter ki uyarılara kulak verin. İşte Prof. Dr. Devra Davis'in kaleminden 'Cepteki Tehlike...

İşte Prof. Dr. Devra Davis'in kaleminden 'Cepteki Tehlike'nin, insan vücudundaki hücrelere nasıl zarar verdiğinin, çarpıcı kanıtları...

Milyonlarca yıl önce 3G cep telefonlarının olmaması yüzünden çocuklar, bu aletlerin yaydığı radyasyona karşı bağışıklık kazanamadan evrim geçirdi. 

“Cep telefonlarının zararsız olduğunu düşünüyorum. Öyle olmasalardı çoktan duymuş olurduk” cümlesini pek çok kere kurmuş ya da duymuş olabilirsiniz. Bilimadamlarını bile ikileme düşüren bu konuya dair araştırmaları, Amerikalı Prof. Dr. Devra Davis, bir kitapta topladı. Çevre sağlığına yönelik tehditler konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından Davis’in yazdığı, İnno Yayıncılık’tan çıkan ‘Cepteki Tehlike’ kitabı, radyasyonunun insan vücudundaki hücrelere nasıl zarar verdiğini, çarpıcı kanıtlarla açıklıyor.

Kullanıcıların yarısı çocuk

Kitaba göre, yüzyılın en popüler elektronik aleti, insan DNA ’sına zarar veriyor, beynin savunma mekanizmalarını yıkıyor, sperm sayısını azaltıyor. Ayrıca hafıza kayıpları, kanser ve nörolojik hastalıklar için risk oluşturuyor. Sürekli büyüme halindeki beyinleri yüzünden çocuklar, iyice savunmasız duruma düşüyor. Dünya genelindeki dört milyardan fazla cep telefonu kullanıcısının yaklaşık yarısını 20 yaş altı gençler oluşturuyor.

Cep telefonlarının zararsız olduğunu savunan bazı bilimadamları şu iddiaları öne sürüyor: “Elektromanyetik alanların DNA’yı etkileyebileceği konusunda henüz hiçbir kanıt yok”, “Epidemiyolojik araştırma raporlarında cep telefonu kullanımı yüzünden beyin tümörü riskinin arttığına dair tek bir satır bulamazsınız” ve “Global ölçekte çok sayıda insanın cep telefonu kullanıyor olmasına rağmen global beyin tümörü vakalarının sayısında herhangi bir artış saptanmadı.” Ancak elektromanyetik radyasyonun neden olduğu sağlık riskleri hakkında bilinenlerin biraz altı kazındığında bu iddiaların asılsız olduğu fark ediliyor.

30 milyon yıllık bağlantı

Beynimiz; etrafımızdaki dünyayı nasıl algıladığımızı kontrol ediyor. Doğumdan önceki yaşamın ikinci ayında büyüyen embriyonun merkezinde basit sinir hücreleri silindiri oluşuyor. Bu içi boş tüpün içinde insan beyni, dakikada çeyrek milyon hücre büyüme hızıyla doğum anına kadar sıfırdan 100 milyar hücreye kadar yükselen hızda gelişiyor. Bir bebeğin beyni, ağırlık bakımından gebelikten ilk yıl sonra üçe katlanıyor ve iki yaşına ulaştığında da ikiye katlanarak 200 milyar hücreye çıkıyor. Bu hücreler arasında 30 milyon yıldan daha uzun bir süre boyunca evrimleşmiş ama dile getirilememiş bağlantılar var.

Bebekler gözlerini herhangi bir şeye odaklayamazlar ancak beyinlerini cezbeden davranışları ve kokuları tanıyabilirler. Beyinleri düzenli olarak uyumaya, beslenmeye, ağlamaya, ve bunların hepsini büyüyünceye kadar tekrarlamaya programlanmış. Bebek beyinleri, içlerinde çözülmesi imkansız  sayısal kombinasyonlar ve pernütasyonların olduğu küçük birer süperbilgisayar gibi.

Bilgelik merkezi

Telefonlarsa bu küçük beyinleri adeta hipnotize ediyor. Bu hücreler ne kadar hızlı büyürlerse, hata yapma şansları da o kadar az oluyor ve kendilerini sonsuza kadar yenileyebiliyorlar. Genç beyinler, çocukluk ve ergenlik döneminde de büyümeye devam ediyor. Bu süreçte beyinle sinir hücrelerinin sayısının sürekli artmasının yanı sıra onların birbirleriyle bağlantı kurma yolları da değişiyor. Zaman içinde sinir hücrelerinin etrafı kalın bir ‘miyelin’ zırhla kaplanarak onlara dayanıklılık ve güç katıyor. Miyelinin bize olgunluk ve iyi bir yaşam elde etmek için gerekli muhakeme, bilgelik, sinyal kontrolü gibi pek çok özellik sunduğuna inanılıyor.

Radyasyon seli

Gelişme aşamasındaki diğer dokular gibi beyin de toksik risklere karşı özellikle ilk evrelerinde çok savunmasız. Hayatın ilk iki yılında son derece küçük miktarlarda bile olsa bünyeye kurşun gibi ağır metallerin karışmasının bir dizi hoş olmayan sinirsel sonucu olabiliyor. Kurşun atomlarının içinde kalsiyumunkine benzer sayıda ve türde elektronlar var. Bunun anlamı, bu toksik metalin beyin veya vücudun diğer yaşamsal organları tarafından sanki kalsiyummuş gibi algılanarak içeri kabul edilmesi.  Beyin, kemik sağlığı, kalp atışı ve sinir hücreleri için kalsiyum vazgeçilmez bir madde. Kurşunsa sinir hücreleriyle sinir kavşaklarının genel yapılarını bozabilecek nitelikte. 

Yaşamlarının ilk yıllarında kurşun ve yetersiz kalsiyum alan çocukların ileride zeka seviyelerinin düşük olması, okulda sorun yaşaması ve nihayetinde kendilerini hapishanede veya akıl hastanelerinde bulma ihtimalleri normal yetişkinlere kıyasla çok daha yüksek.

Eğer yürümeye başlama aşamasındayken bir parça kurşuna maruz kalmış çocuklar bile birer yetişkin olduklarında küçük bir beyin, suç işlemeye yatkınlık ve psikolojik sorunlarla yüzleşiyorlarsa, bugün tarihte eşi benzeri görülmemiş yoğunlukta radyo frekansı sinyalleri seliyle büyüyen çocukların beyinleri ve vücutları bu durumdan nasıl etkileniyor dersiniz?

KORKUTAN TEKNOLOJİ

Rusya, Yunanistan, Fransa, Avusturya, ve İsviçre’deki bilim insanları, radyo frekansı radyasyonunun beyin üzerindeki kısa vadeli etkileri hakkında devrim sayılabilecek araştırmalar yapıyor.

Rus bilim insanları, bir sıçanın beyninin hippocampus denilen kısmının radyo frekansı elektrosimülasyonuna tutulması sonucunda, beyindeki sinir hücrelerinin kontrolden çıkmasına ve titremeyle kasılmaların yaşandığı sara hastalığına neden olduğunu buldu. Peki, bu sinyallerin bizim için sorun yaratıp yaratmadığını nasıl anlayacağız?

Deney grupları inceleniyor

Moskova’daki uzmanlar, son beş yıldır, biri cep telefonu kullanan diğeriyse kullanmayan 5-12 yaş arası iki grup çocuğu izlemeye aldı. Bu çocuklar, her yıl psikolojik ve fizyolojik testlerden geçirildi. Rus araştırmacılar bugüne değin, cep telefonu kullananların beyinlerinin çalışma sistematiğinde; çalışma kapasitesi düşüklüğünden, artan halsizliğe, dikkat ve anlamsal hafızayı toplayamamayla, sesler arasındaki farkları anlama yeteneği kaybına kadar geniş yelpazeye yayılan işlevsel bozukluklar görüldü.

Kobaylar işbaşında

Düzenli olarak cep telefonu kullanan çocuklarda, öğrenme ve davranış bozuklukları anlamına gelen, işlevsel sorun olarak nitelendirilen bir dizi rahatsızlık var. Bugüne kadar beyinlerinin şeklinde hiçbir deformasyon görülmedi ancak sürekli cep telefonu kullananların beyinlerinin gerektiği kadar iyi çalışmadığı gözlemlendi.

Ayrıca aynı alanda yeni hayvan araştırmalarından alınan önemli dersler de var. Yunanistan’daki bilim-insanları 12 yıldır, düzenli olarak kablosuz cihaz kullanımının, farelerin öğrenme ve öğrendiklerini hatırlama yeteneklerini nasıl körelttiğini gösteren araştırmalar yapıyor. Atina Üniversitesi’nden psikolog Lukas H. Margaritisi, kablosuz telefonlar,Wi-Fi sistemler ve bebek monitörleri kullanarak, farelerin kafeslerine sinyaller gönderiyor.

Bu araştırmalardan birinde, fareler önce içi yarı yarıya su dolu silindir şeklinde metal bir kaba bırakılıyor, sonra doğal olarak çok kolay öğrenebildikleri bir iş olan boğulmamak için kıyıya yüzüyor. Fareler bu işte uzmanlaştıktan sonra, Margaritisi ve ekibi kafeslerine bırakılan aynı fareleri bir saat boyunca, cep telefonu, Wi-Fi benzerleri cihazlara maruz tutuyor.

Ardından bu kemirgenler daha önce bir şekilde kaçıp kurtulmanın yolunu buldukları aynı yüzme havuzuna atılıyor. Radyasyona maruz kalmış kobaylar, çoğunlukla kabın ortasında daireler çizerek yüzüyor ama daha birkaç saat önce öğrendikleri gibi kıyıya doğru yüzmeleri gerektiğini hatırlayamıyor. Bu grubun bir diğer çalışmasındaysa anneleri hamilelik sırasında cep telefonu radyasyonuna maruz kalmış farelerin beyinlerinde, maruz kalmamış farelerinkinden farklı hücrelerin bulunduğu keşfedildi. Küçük miktarlardaki darbeli radyo frekansı radyasyonu bile bu fareleri, bir tür beyin hasarı gibi görünen hastalıklı yavrularla başbaşa bırakmaya yetiyor.

İnsan beyni ne kadar araştırılıyor?

İnsan beyninin yapısı, onu inceleme fırsatı vermiyor. Kafatası içinde korunan bu organın, kan-beyin bariyeri denilen bir savunma mekanizması var. Beynin etrafında doğal bir koruyucu katman olduğu fikri, bilim insanlarının bir hayvanın kanına mavi boya enjekte ettiklerinde vücudunun ve dokuları- nın tamamen mavi renk almasına karşın beyninin pembe-griye döndüğünün görülmesiyle ortaya atıldı. Bu bariyer, istenmeyen maddelerin kan yoluyla beyne girmesini engelliyor.

İsveç’teki Rausing Deneysel Sinir cerrahisi ve Radyasyon Fiziği Laboratuvarı’nda çalışan bir ekip, bu beyin savunma mekanizmasını araştırıyor. Araştırmacılardan Leif Salford, 1980’lerin başlarındaki çalışmalarında, radyo frekansıyla beyin bariyerini aşmayı başardı. Ancak bu başarı aklına şu soruyu getirdi: “Radyo frekansı sayesinde beyin bariyeri gevşetilebiliyor, o halde cep telefonlarının yaydığı radyasyon, sağlıklı beyinleri nasıl etkiliyor?”

Ekibin açıklaması şöyle, “Cep telefonlarının çocuklar üzerinde kesin ve dramatik etkiler yaratma ihtimali yok. Ancak uzun vadede bazı sinirsel hastalıklarla kendini açığa çıkartabilecek azalan beyin rezervi kapasitesi veya yaşlanma belirtilerine neden olabilir.”

RADYASYON SINIRLARI

Cep telefonu radyasyonu için belirlenmiş standart sınırların günümüzdeki kullanıcıyı temsil etmeyen bir insana göre ayarlanmış olduğunun çoğu insan farkında bile değil.

ABD’de radyo frekansı radyasyonuyla ilgili güvenlik standartlarının tarihi, cep telefonlarının teoriden pratiğe geçtiği günden daha eskilere, 1962’ye dayanıyor. Bu standartların çoğu, Utah Üniversitesi’nde çeyrek yüzyıldan uzun süren bir dönemde endüstriyle birlikte yürütülen çalışmalarla tespit edildi.  Bu standartların geliştirildiği sıralarda, herkesin aklındaki temel soru, bu cihazların herhangi bir parçasına dokunan birisini hangi seviyede elektrik akımının şoke edebileceği veya öldürebileceğiydi. Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü (ANSI), ne kadarlık bir elektrik akımının bir insanı huzursuz edebileceği, afallatabileceği veya öldürebileceği temelinde, her 10 yılda bir elektronik cihazlar için standartlar belirliyor. İşe bulmaca-çözer gibi bir araştırmayla başlayan Utah’da ödül kazanmış elektrik mühendisler takımıysa, radyo frekansıyla diğer elektro-manyetik radyasyonun insan üzerine etkileri hakkında bilimsel düşüncede yeni paradigmalar yaratarak yaptığı işi sonlandırdı.

Sam’in hikayesi

Bilim insanları, 1996 yılında cep telefonundan kaynaklanan etkileri ölçmeye çalışırken, Standart Antromorfik Mannequin’ in kısaltması olan Sam isimli birinden faydalandı. Sam; 100 kiloluk cüssesi, 5.5 kilo ağırlığındaki kafası ve 1.90’ın üzerindeki boyuyla bir hayli gösterişliydi.  Cep telefonları, milyonlarca mikrodalga ebadındaki darbeli sinyali alan ve gönderen karmaşık bir radyodan başka bir şey değil aslında. Telefonun içindeki gönderici, sesinizi gözle görünmez iyonlaşmayan radyasyon mikrodalgalarına dönüştü- rüyor ve bu dalgalar anten aracılığıyla ışık hızında gönderiliyor. Standartlar ilk başta, Sam’in kafasındaki dokunun aşırı ısınmasını engellemek için daima açık tutulan ilk nesil analog cep telefonlarına uygun yapıldı.

Farklı beyin kodları

Sam’in beyni bizimkilerin aksine, homojendi. Deney sırasında 10 delikli bir bowling topu büyüklüğündeki plastikten kafanın içine sıvı dökülüyordü. Programlanmış bir bilgisayar otomatik olarak, bir cep telefonu, bu plastikten kafaya yaklaştırıldıkça, içine daldırdığı bir sonda aracılığıyla kafatasının çeşitli bölgelerine ne kadar radyo frekansı radyasyonunun ulaştığını ölçüyordu. Elbetteki herkesin beyni aynı değil. Ancak Sam, yeni yürümeye başlayan bir bebeğin cep telefonu kullanabileceğinin hayal bile edilemediği sıradan zamanlardandı.

Bu standartlar; yetişkinlerin, kadınların ve çocukların çok daha küçük beyinlerine göre değil, Sam’in koca kafasına, beynine göre belirlendi. Sam tabanlı standartlar ayrıca radyo frekansı sinyallerinin diğer biyolojik etkileri olabileceğini ve herhangi bir maddenin beynin içine girme hızını artırarak kanın içinde alışılmadık proteinlerin oluşmasına neden olabileceğini, bunların küçük çocukların beyinlerince kolayca emilebileceği gerçeğini de hesaba katmıyordu. Üstelik bu modellerin hiçbiri küçük bir çocuğun beyninin yaşamının ilk yılında üç katına çıktığını ve ergenlik çağı boyunca büyüdüğünü de dikkate almıyordu.

Biliniyor ama umursanmıyor

Genç beyinler hakkında bildiklerimiz artmasına rağmen cep telefonlarının test edilmesi veya derecelendirilmesiyle ilgili yöntemlerde halen bir değişiklik yapılmış değil. Günümüz dünyasındaki cep telefonlarının yaydıkları radyasyonu ölçmekte kullanılan beyin modelleri, bugüne kadar ‘nöroanatomi’nin çok sayıdaki temel ayrıntısını hiç hesaba katmadı. Normal boyutta bir insanın alacağı radyasyon seviyesinin, Sam’inkinden 10 kat fazla olabileceği tahmin ediliyor.

Saklı gerçek

İki gerçeği ısrarla göz ardı ediyorlar: Herkese tek beden uymaz ve beynin yoğunluğu her bölgesinde aynı değil. Çocuklardaki savunmasızlık seviyesinin yüksekliği, sadece beyin modelcilerin değil aynı zamanda modern uluslardaki politika yapıcıların da endişe kaynağı olmalı. 

KENDİNİZİ VE AİLENİZİ NASIL KORUYABİLİRSİNİZ?

Bugün bir düzineden fazla ülkede çocukların cep telefonu kullanması yasak. Ayrıca kulaklık, mikrofon ve SMS kullanımıyla ilgili çocuklar uyarılıyor

Peki, hükümetlerin harekete geçmesini beklemek yerine, kendinizi ve ailenizi korumak için neler yapabileceğinizi biliyor musunuz? İşte birkaç öneri:  * Kablolu bir kulaklık veya düşük güçlü bir Bluetooth yayıcısı kablosuz kulaklık kullanın. Böylece beyine giden radyasyon miktarını azaltmış olursunuz. Eğer kablosuz bir kulaklık kullanıyorsanız o zaman tefeonda konuşmuyorken onu kapatmanız gerekiyor. 
* Telefonu gün boyunca vücudunuza yakın bir yerde tutmayın. Açık olduğu halde telefonunuzu kullanmadığınız zamanlar onu bir el çantasına veya dolap gözüne koyun. 
* Mümkün olan her zaman cep telefonunuzu sadece sinyal seviyesinin iyi olduğu yerlerde kullanın. Çünkü sinyal seviyesi düşük olursa cihaz tekrar tekrar bağlanmaya çalışacağı için radyo frekansı seviyesi o kadar artıyor.
Kırsal alanlarda olduğu gibi sinyal seviyesi düşükse ya da asansör, tren veya bir araba gibi metal bir kutunun içindeyseniz, aracın içinde telefonun bağlanabileceği, kendinden hariç anten yoksa aleti sadece acil durumlarda kullanın.

* Daha çok, mesaj yazmayı tercih edin ve bunu yaparken de onu elinizle vücudunuzdan uzak tutacak şekilde mesela dizinizin üzerine bir engel görevi görecek kitap koyarak yapın. Telefonlar mesaj gönderirken konuşmaya kıyasla daha az radyasyon yayıyor ve ayrıca mesajlaşmayla telefonu başınızdan uzak tutmuş oluyorsunuz. 
* Hoparlör kullanın. Hoparlörle konuşurken bile telefonu vücudunuzdan mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışın ve telefonun arka kısmının bebeklere veya diğer çocuklara doğru bakmadığından emin olun. 
* Çocuklara konuşmak yerine mesajlaşmalarının daha doğru olacağını öğretin ve onlara telefonları ceplerindeyken kapalı tutmalarını söyleyin. 
* Özellikle çocukların tabii sizin de gece boyunca yatarken cep telefonlarını yastığın altında bırakmamaları gerekiyor. 
* Hamile kadınlar telefonları karınlarından uzak tutmalı. Yenidoğanların da bu telefonlardan koruması şart. Radyasyondan en çok bir ceninin veya bebeğin beyni etkileniyor. 
* Erkekler, bilhassa da baba olmaya hazırlananların telefonlarını ceplerindeyken kapalı tutmaları gerekiyor. Radyasyon alınımını azalttığı ileri sürülen radyasyon zırhı veya diğer benzer koruyucu cihazlara karşı temkinli yaklaşın. Bağlantı kalitesini azaltabileceklerinden cep telefonunun aşırı yoğun radyasyon yaymasına neden olabilirler. 
* Evlerde kablosuz değil kablolu telefon kullanın çünkü bu cihazlar da tıpkı cep telefonları gibi radyo frekansı radyasyonu yayıyor. 
* Araba kullanırken konuşmaktan veya mesajlaşmaktan kaçının. Bu, sarhoş araba kullanmak kadar tehlikeli. Kullanım kitaplarını, FCC kurallarını muhakkak okuyun ve üretici şirketin web sitesini takip edin. Mevcut kullanım kitapçıklarının çoğunda cep telefonunun vücuda tutulması gereken mesafeler, okunamayacak derecede küçük puntolarla yazılıyor.

Politik tavır

ABD’de cep telefonları hakkındaki kurallardan, Federal İletişimler Komisyonu (FCC) sorumlu. ABD Gıda ve İlaç Yönetimi (FDA), şu ana kadar cep telefonlarının güvenilirlikleri hakkında pazara sürülmeden önce herhangi bir araştırma yapmama ama bir telefonun herhangi bir tehlike arz ettiği durumda müdahale etme yöntemini benimsiyor.  Aslında FDA, cep telefonlarından çok daha fazla enerji çeken mikrodalga fırınları sıkı takip ediyor çünkü yaydığı radyasyonunun kalp pili olan insanlarda kalp krizi riskini artırdığı ispatlandı.

Neler yapılabilir?

* Cep telefonlarının üzerlerinde nasıl daha tehlikesiz kullanılabileceklerine dair uyarı etiketi olmasının zorunlu kılınmalı. -Bu telefonların kulaklık ve mikrofonla birlikte satılmasının zorunlu hale getirilmeli.  * Kamuoyunda, her bir cep telefonunun radyasyon yayma oranı ve radyasyona maruz kalma riskinin azaltması hakkındaki farkındalığın artırılmalı. 
Bilimsel yollardan güvenlik standartlarının ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirilmeSi ve düzenlenmesi, cep telefonları hakkında bağımsız araştırma programının desteklenmeli. 
* Başa gelen radyasyonun azaltılması için belirli tavsiyeler geliştirilmeli. 
* Radyo frekansı radyasyonu riski hakkında ulusal bir anket yapılmalı.

SPERMLER TEHLiKEDE Mi?

Cep telefonlarının insan üreme sürecini etkileyip etkilemediği henüz bilinmiyor çünkü dünyadaki genç erişkin kadın ve erkeklerin neredeyse tamamı cep telefonu kullanıyor. Bu durum, kontrol grubu oluşturulmasına engel oluyor

Cleveland Kliniği’nde araştırmacılar spermlerin radyo dalgalarından nasıl etkilendiğini gösteren bir çalışma yaptı. Bu çalışma, 2008 yılında “Cep telefonları sperm sayısını düşürüyor” başlığıyla yayımlandı. Ashok Agarwal, androloji (erkek üreme sistemi biyolojisi) alanında dünyanın en önde gelen uzmanlarından. Kliniğin androloji laboratuvarı ve üreme doku bankasının direktörlüğünü yürüten Agarwal’ın çalışmaları merakımızı giderir nitelikte...

Spermler deforme oldu

Klinik ortamda 364 erkeğin incelendiği çalışmanın sonuçları şöyle: En düşük seviyede sperm sayısına sahip erkekler belirgin olarak cep telefonlarını vücutlarında; çoğunlukla ceplerinde taşıyanlardı. Bütün bu ölçütlere göre hiç cep telefonu kullanmayan erkekler, 2-4 saatten fazla kullananlardan çok daha fazla sağlıklı spermlere sahipti. Dahası dört saatten fazla kullananların spermleri en az sayıda ve en sağlıksız olanlardı. Bu 364 erkeğin yarısı günde en az iki saat telefondaydı.  Agarwal’ın ekibi, sonuçlara ulaşmak için çok akıllıca bir taktik geliştirdi. Klinik gönüllülerinden 34 tanesinin spermleri laboratuvara alındı ve iki parçaya bölündü. Ayrılan parçanın birine, bir erkeğin yumurtalıklarıyla cebi arasındaki mesafeden radyasyon uygulandı. En yüksek seviyede cep telefonu radyasyonuna maruz kalan spermler, en çok deforme olanlardı ve en kötü yüzme yeteneğine sahiplerdi. Clevelandlı araştırmacılar sonuçlarına alışıldık bilim diliyle “Öncü” diyerek daha fazla araştırma için çağrı yaptı.

Yedi ülke araştırıyor

Radyo frekans sinyallerinin spermleri etkilediğini söyleyen tek araştırmacı Agarwal değil. Cleveland Kliniği sonuçları ne tek, ne de araştırmacıların düşündüğü gibi ilk. Bu yüzyıla geçtiğimizden beri, cep telefonu radyasyonunun insan ve fare spermlerini ciddi şekilde ayrıştırdığını ortaya koyan çeşitli çalışmalar var. Avustralya, Japonya, Macaristan, Polonya, Türkiye, Çin ve ABD’de bağımsız bilimsel raporlar var.

2010 yılında Cambridge Üniversitesi’nden ödüllü profesör John Aitken, test tüpü içerisindeki insan sperm kültürlerini, cep telefonu tarafından yayılabilecek seviyede radyo frekans radyasyonuna maruz bırakma şeklinde bir seri proje raporladı:  ‘Erkek tohum hücrelerinin tanımlanması ve ayrıştırılması incelemesi’.

Tam olarak neyi etkiliyor?

Cep telefonu radyasyonunun X-Ray’de olduğu gibi sperm DNA’sını doğrudan tahrip etmediği biliniyordu. Keşfedilense, cep telefonu radyasyonunun, spermin yumurtalıktan çıkıp yumurtayı döllemeyi gerçekleştireceği güvenli bölgeye kadarki uzun maratonu yüzmek için gerekli kudretini zayıflattığıydı. Bütün bu hareket için gerekli enerji, sperm içindeki mitokondrial hücreden geliyor.  Eğer cep telefonu radyasyonuna maruz kalırlarsa bu hücreleri bir arada tutan elektronlar yerlerinden kopup ayrılıyor böylece tehlikeli serbest radikaller oluşuyor. Bunlar, spermlerin gücünden çalıyor.

Dünyadan araştırmalar

Hindistan’daki Meleka Manipal Medical College’ın yakın zamandaki deneyi, özellikle kaygı verici. Bilim insanları, üç aylık kobay farelerin kafeslerinin altına üç gün boyunca 900-1800 megaherz frekansta çalışan cep telefonları koydu. Farelerin kanında serbest radikaller üredi, sperm sayıları düştü ve erkeklik hormonları azaldı.

Elektromanyetik radyasyon konusunda Yunanistan’ın önde gelen araştımacılarından Lukas Margaritis, meyve sineği drosophila’yı kullanarak, cep telefonu radyasyonunun bu sevimli, doğurgan küçük sineğin üreme organlarındaki hücreleri öldürebileceği kanaatine vardı. Uzmanlar, olağanüstü bir sabırla ve mikroskoplarla bu küçük sinekciğin yumurtalıklarını ayrıştırdılar. 
Sonuç, diğer araştırmalarla aynıydı: serbest radikaller ve sperm sayısı düşüklüğü. 
Elbette insanlar fare değil. Fakat insan ve kemirgen genom projelerinin teyit ettiği gibi derin ve önemli yönlerde eşleşiyoruz. Genetik evrim bize köpek ve tavuklara oranla kemirgenlerle daha fazla gen paylaştığımızı söylüyor. 
Paylaştığımız önemli miktarda sessiz mutasyondan şimdi biliyoruz ki bilimin olasılık olmasından çok eski bir noktada, yaklaşık 85 milyon yıl önce, kemirgenler ve insanlar ortak atalara sahipti.

Sıradaki Haber
Mobil Sayfaya Dön
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.